Akit Yazarı: New York'ta Aç Kaldım Aç...
Yeni Akit yazarı Murat Alan, bugünkü köşe yazısında 2016 yılında THY'nin düzenlediği New York gezisini kaleme alırken, Simit Sarayı'na destek çıkılması gerektiğine vurgu yaptı ve New York'ta domuz eti korkusuyla aç kaldığını belirtti.
Sene 2016..
THY’nin programı için birkaç günlüğüne ABD’ye davet edildik.
New York’taki THY ofisini gezdik..
Yeni hatlarla ilgili bilgi aldık..
Amerikalıların THY ile ilgili fikirlerini sorduk..
Herkes memnun, herkes mutlu..
Milli markamızın dünyanın gözde şehirlerinde bu kadar bilinir ve beğenilir olması bizi gururlandırdı.
Tam dönecektik ki, Arjantinli Müslüman bir ağabeyimiz, “Birkaç gün daha kalırsan, siyahî Müslümanların kanaat önderleriyle görüşme ayarlarım” dedi.
Şahane dedik, yaktık bileti.
Birkaç gün planladığımız program oldu mu size 9 gün..
Bizim sosyetenin ayılıp bayıldığı, rüyalar ülkesinde ilk 3 gün iyi geçti..
4. günün sonunda, ne zaman döneceğiz diye mırıldanmaya başladım.
“Amerika’da görülecek her şeyi gördün mü?” diye soranlar olabilir.
Hayır tabi..
Ama memlekete dönmeyi arzulamak için çok makul bir gerekçem var..
Aç kaldık aç..
Cidden koca Amerika’da aç kaldık.
Öğlen ve akşam “domuz eti ” korkusundan otla beslendik.
Doğru düzgün sabah kahvaltısı da yapamadık..
Çay yok, peynir yok, zeytin yok, simit yok, yok oğlu yok..
Varsa yoksa kruvasan..
Ya da Hollandalıların marmelatlı kızarmış ekmeği ve filtre kahve..
Ha bir de donut dedikleri şerbetli açmaları var.
Bayılıyor adamlar.
Şekerli kolesterol topları..
Yemedik..
Haliyle bizim bünye de çöktü. 7. günün sabahı New York sokaklarında avare avare dolanırken gözüme bir tabela ilişti.
Aha!.
New York’un göbeğinde, Manhattan’ın kalbi sayılacak bir noktada Simit Sarayı’nın reklamını gördüm.
Billboarddaki yazıyı aynen aktarıyorum: “Sıcak simit 500 metre ileride”
Mağazanın önüne kadar depar attım.
Bir solukta içeri dalıp, Türkiye’deymiş gibi “Selâmün aleyküm” dedim.
İçeridekiler hep bir ağızdan “Ve aleykümselam” demez mi..
Doksanıncı dakikada İngilizlere gol atmış milli takım oyuncuları gibi sarıldık birbirimize..
Simit Sarayı müdürü, “Biz alışkınız ağabey bu duruma. Haftada bir iki yaşıyoruz” dedi.
Vatanımdan 6 bin 300 mil uzakta simide, poğaçaya, zeytine, peynire, mercimek çorbasına doyduk.
New York küçük İstanbul oldu bir anda..
Döndüğüm güne kadar sabah, öğlen, akşam yemeklerini Simit Sarayı’nda yedik.
Sadece Türkler değil, Araplar, Endonezyalılar, Pakistanlılar, Amerikalılar, Yunan ve Almanlar dahi Simit Sarayı’nın müdavimiydi.
Adeta Kültür ve Turizm Bakanlığının New York ofisi gibi hizmet veriyorlardı.
Personel de şahane, tezgahta Çorum’dan okumaya gelmiş Mehmet, serviste Erzincan’dan Ali.. Gurbetteki öğrenci kardeşlerimiz için de ekmek kapısı.
Çok mutlu oldum..
Tıpkı Türk Hava Yolları gibi, dünyanın öbür ucunda milli ve yerli bir markamızın daha olması büyük gurur verdi.
Amerika’da durum böyleydi..
Sene oldu 2019..
Bize bu gururu yaşatan yerli ve milli bir markamıza Türkiye’de birileri operasyon çekti.
Kendisini muhalif sayan, ihaneti muhalefet bilen, yalanı, kalleşliği vazife belleyen bir güruh, 2019’un sonunda “Simit Sarayı batıyor” yaygarasına başladı.
Güya batan şirketi kurtarmak için de Ziraat Bankası el altından devreye girmiş.
Ziraat Bankası’nı, Can Dündar’a kıyak kredi veren CEHAPE bankası mı sandınız?
Simit Sarayı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kavukçu’nun açıklaması aslında her şeyi izah ediyor;
“Simit Sarayı, dünyanın 25 ülkesinde yatırımlarına devam etmektedir. 2020 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi büyümesini, sağladığı istihdamı ve yüzlerce iş ortağıyla birlikte katma değer sağlamayı sürdürecektir...”
Buyurun, “yalan” diyeceğiniz bir bölüm varsa doğrusunu açıklayın..
“İflas etti” dediğiniz şirket, son 3 yılda 163 milyon dolar ihracat yapmış..
2020 senesi için 150 yeni mağaza daha açmak için kolları sıvamış..
TİM hizmet ihracatı sıralamasında ilk 3 sırada yer almış.
Faizli kredi bataklığına bulaşmadan, daha fazla büyümek için yapmak istediği bir ortaklığı, iktidar nefretiyle “iflas”a bağlamak en hafif tabiri ile alçaklıktır, ihanettir.
“Ziraat Bankası’nın parası batık şirkete aktarılıyor” iftirasını atan kafanın bugüne kadar ihraç ettiği bir tek şey var..
O da, hainleri..
Can Dündar ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya, ABD’ye kaçan FETÖ’cüleri.
Yerli ve milli markalarımıza sahip çıkalım..
Simidimizi Alman’ın domuzlu sosisine, Amerikalının yüksek kolesterollü donutuna ezdirmeyelim. Yerli ve milli girişimcilerimizi de, işbirlikçi hainlere yedirmeyelim..