Amerika'da Başarılı Bir Türk Kadını
Bugün de müthiş ve sıcacık bir başarı öyküsüyle karşınızdayız. Amerika'ya adeta deli cesaretiyle gidip, binbir zorlukla sıfırdan restoran kuran ve ardından çok büyük firmalara catering yapmaya başlayan, onunla da yetinmeyip 'The Baklava House' ile kendi markasını oluşturup baklavamızı Amerikalı'lara sevdiren, Türk kadınının başarı timsali Mualla Hanım'ın hikayesini keyifle okuyacağınızı tahmin ediyoruz.
Neden Amerika’ya Geldi?
Mualla Hanım, 1962 Maraş, Elbistan doğumlu. Ziraat Bankası’ndan emekli. Amerika’ya gelen herkesin bir hikayesi var, bizim de bir hikayemiz var diyen Mualla Hanım’ın oğlu Eren, Ankara’da Çankaya Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’nde bir yıl hazırlık okumuş. İkinci seneye geçtiğinde Amerika’ya gitmek istediğini söylemiş.
Görüp bilmediği bir yere tek başına çocuğunu nasıl göndereceğini düşünen Mualla Hanım, eğitim firmasıyla görüşmüş. Eğitim firmasındaki görevlinin Eren’e birkaç sorusu olmuş. Dışarı çıkmak istediğinde ailen engelliyor mu? Herhangi bir iş yapmak istediğinde ailen engelliyor mu? gibi. Hayır cevabını alınca Mualla Hanım’a dönüp, bu çocuk orada patlamaz demiş. Yani orada çılgın bir hayat yaşamaz.
Formlar doldurulup gerekli başvurular yapıldıktan sonra, Eren’i Amerika’ya göndermişler. Ertesi yıl ne yiyor, ne içiyor, nasıl yaşıyor gidip görmeye karar vermiş. Bir ay işinden izin alıp gelen Mualla Hanım ne görsün! Amerika relax bir yer! Korna sesi yok, köpekler havlamıyor, çocuklar ağlamıyor. Kızları da lise 3. sınıfa giden Mualla Hanım, Eren’e hep birlikte Amerika’da yaşamayı teklif etmiş. Esin’e de okul bulalım demiş.
Bir avukata danışarak; yatırım yaparak oturum izni alabileceklerini, kuracakları iş için gereken minimum sermayeyi transfer edeceklerini ve bu parayı sadece iş için kullanabileceklerini, en az 2 Amerikalı istihdam ettirmeleri gerektiğini ve diğer tüm şartları öğrendiklerini dile getiriyor.
Avukatın kapısının önünde birbirlerine bakan anne oğul, ne iş yapacağız demişler. Mualla Hanım da o zaman, restoran açalım demiş. Ama hiçbir tecrübeleri yok. Bir ay boyunca Amerika’yı alıcı gözle gezerek yer bakmışlar. Sonra Türkiye’ye işe dönmek zorunda olan Mualla Hanım, Eren’i yer bakması için tembihlemiş giderken. Fakat uzaktan haberleşmeyle olmayacağını anlayınca ertesi yıl tekrar Amerika’ya gelmiş.
Girirşimci Bir Türk Kadını
O zaman kafasında iyice şekillenen işe karar verip hemen bir şirket kurmuş. Bank of America’da hesap açtırmış. Kaldığı 40 gün süresince restoran araştırmış. Sonra Türkiye’ye dönüp emekliliğini isteyen Mualla Hanım, bir ay içinde para transferini halletmiş ve ilk etapta kızıyla eşini Türkiye’de bırakarak Amerika’ya gelmiş.
Amerika’da kredi skorunuz olmadan siz bir hiçsiniz diyen Mualla Hanım, zor bir süreçten geçtiklerini anlatıyor. Kredi skorları olmadığı için emlakçılara gidip beğendikleri yerler için teklif vermelerine rağmen ret cevapları almışlar. Bu süreç 1,5 yıl sürmüş. Bu arada kızı ve kocası da yanlarına gelmiş ve kızlarını özel bir okula yazdırmışlar. Kendileri de oğulları da farklı yerlerde kirada yaşadıkları için bu 1,5 yılda zaten bir restoran parasını yedik diye bahsediyor.
En sonunda şu an sahibi oldukları restoranın satılık olduğunu duyup oğluyla bakmaya giden Mualla Hanım, bir gram İngilizcesi olmadığı için, oğlunun tercümanlığı ile oranın sahibi ile görüşmüş. Satıcının o zaman, bu kadının İngilizcesi yok, 20 yaşında oğlu vesilesiyle anlaşıyor, işletemezler nasılsa, ben bunların parasını alayım sonra tekrar geri alırım restoranı diye düşündüğünü tahmin ediyor Mualla Hanım.
Sonunda anahtarı teslim almışlar, ancak restoranın içi o kadar berbatmış ki Mualla Hanım’ın temizlik yapmaktan parmakları patlamış. 2 ay boyunca tadilat ve temizlik yapmışlar. Sonunda 2 Aralık 2011’de restoranı açmışlar ve halen çok güzel bir şekilde işletiyorlar.
Oğuz Kutman, Mualla Hanım’ı arkadaşlarına örnek gösterdiğinden bahsederek; atlayın gelin dediğim herkesin, yok İngilizcem yok, bu yaştan sonra nasıl olur gibi bahaneler ürettiklerini söylüyor. Halbuki Mualla Hanım o zamanlar 48 yaşında imiş ve belirttiği üzere hiç İngilizce bilmiyormuş. Bu hikayenin teşvik etmesini diliyor Oğuz Kutman.
O Herkesin ‘Mama’sı
Mualla Hanım o yıllarda hiçbir ticari tecrübeleri olmadığından dem vurarak restoranı çok amatör duygularla açtıklarını ve gelen tüm müşterileri sanki evlerini ziyarete gelen misafirler gibi gördüklerini anlatıyor. Oğuz da yanında çalışmış biri olarak; diyelim kasada 2 Dolar’ı çıkışmayan bir müşteri olduğunda Mualla Hanım’ın Türk usulü sorun yok kalsın dediğini ama Amerikan insanının aşırı şaşırıp emin misiniz diye sorduğunu hatırlıyor. Amerikalı’larda böyle bir kültürün olmadığını vurguluyorlar. Restoran o kadar çok dolmaya başlamış ki, Mualla Hanım ödemeden giden müşterilerin ertesi gün parasını getirdiğini anlatıyor. Yani Amerikalı’ların alışık olmadığı bir güven alışverişi yaşanınca tüm çevre esnaf da Mualla Hanım’a Mama diye seslenmeye başlamış. O çevrenin annesi olmuş adeta.
Özgüven Her Şeyin Başı
Mualla Hanım, Amerika’ya gelirken tüm eş, dost ve ahbabın; paraları batıracaksın, emekli ol uzat ayağını yat, orada çevren yok neyine güveniyorsun gibi eleştirilerine maruz kaldığını anlatıyor. Ve “Ben Amerika’ya gelirken dolarlarıma güvenmedim.” diyor. “İki elime, iki ayağıma ve 24 saatlik günün 20 saati çalışabileceğime olan inancıma güvendim.” diyor. “Dolarlar biter ama sendeki tutku olursa her türlü başarıya ulaşırsın.” diye mesaj veriyor. Bu arada İngilizce’nin de çok önemli olmadığına vurgu yapıyor. “İş yapacağınız inancınız önemli.” diyor. “Para odaklı değil başarı odaklı çalışın. Para odaklı çalışırsanız günün sonunda bitersiniz. Başarı odaklı çalışırsanız başarınız devam eder gider ve para da zaten kendiliğinden gelir.” diyor.
‘The Baklava House’
Bu arada Mualla Hanım, ‘The Baklava House’ adında kendi markasını da yaratmayı başarmış. Los Angeles başta olmak üzere çoğu yere özellikle de top mekanlara verdiği ürünleri nam salmış. Yine tatlı işine de amatörce başladığını belirten Mualla Hanım, önce yaptığı baklavaları birer ikişer ikram etmiş. Servis paketlerine koymuş, catering hizmeti verdiği yerlere göndermiş. Küçük bir hesap yaptığında, sırf yaptığı bu ikramların 30.000 $ tuttuğunu görmüş. Amatörce başlayan bu sevda sonrasında ‘The Baklava House’ adında bir markaya dönüşmüş. Hatta Maraş dondurmasıyla da piyasaya girmeye hazırlanırken ki; alt yapısını oluşturduğunu ifade ediyor, korona virüsün devreye girmesiyle yarım kalmış. Virüsten sonra piyasaya sürmek niyetinde.
Evsizlerin Destekçisi
Oğuz ile Mualla Hanım’ın tanışma hikayelerine gelince; 2017’de Amerika’ya gelen Oğuz tanıdığı hiç kimse olmadığına dikkat çekerek hemen ilk günden Beverly Hills’te’n Westwood’a kadar, çalışmak üzere tüm restoranlara başvuru yapmış. Fakat hiç kimse işe almamış. Sonunda ‘Mama Kitchen’a gelmiş. Mualla Hanım’la tanıştıklarında, Oğuz hakkında kendi tabiriyle, ponçik ve efendi diye düşünmesi sonucunda Oğuz işe başlamış. Mualla Hanım ikinci oğlum diye bahsediyor Oğuz’dan. Burada 1,5 sene kadar çalışan Oğuz, bağını hiç koparmamış. Arkadaşlarını restorana götürüp, kendi de devamlı kahvaltı etmeye gittiğinden bahsediyor.
Mualla Hanım’ın evsizleri de işe çokça aldığından bahsediyor Oğuz. Evsizlerden restoranın arkasına çadır kuranlar bile olmuş. Hatta bir Amerikalı evsize de otoparkta yer yapıp uzun süre bakmış Mualla Hanım. Şimdi ise Mualla Hanım’ın Oğuz ile birlikte bir Türk Evi açma planı olduğunu öğreniyoruz. Türk öğrencilere yardımcı olmak, ilk geldiklerinde bir süre ağırlamak, ev bulmak, hatta ne iş yapmayı hedefliyorlarsa onları o çevreyle buluşturmak gibi hedefleri var. Kendisine bu konularda hiç yardımcı olunmadığını belirten Oğuz da bu proje için çok heyecanlı.
Oğuz, Mualla Hanım’ın baklavalarını pazarlamak için çok büyük restoranlara beraber gidip görüşmeler yapıp iş bağladıklarını anlatıyor. Mualla Hanım İngilizce öğrenmediği halde çok güzel ve başarılı bir şekilde iletişim kurup baklavalarını pazarlayabilmiş. İngilizce konusuna tekrar gelirsek, restoran işinin çok ağır olduğunu ve kafasında nohut fasulye düşünürken bu yaştan sonra bir de dil öğrenmeye ağırlık verirse kafasının yanacağını ifade ediyor. Bankaya bile tek başına gidip çok rahat anlaştığını söylüyor. Hiçbir şeyden korkmadan özgüvenle hareket etmeyi tavsiye ediyor. Karar verebilme yetisini annesine borçlu olduğunu hatırlatarak anne babalara böyle çocuk yetiştirmelerini öğütlüyor.
Hayatının Kırılma Anı
Bunu şöyle bir örnekle anlatıyor: Hayatının kırılma noktası olduğunu belirterek; 11 yaşlarındayken annesinin verdiği parayla manava ve kasaba uğraması gereken Mualla Hanım, önce kasaba gitmiş. Kocaman bir kelle satıldığını ve birkaç amcanın da pazarlıkla kelleyi kapmaya çalıştığını görmüş. Hemen ihaleye dahil olup annesinin istediklerini alacağına kelleyi kapmayı başarmış. Kaldırması mümkün olmayan kelleyi poşetin içinde yerde sürükleyerek eve götürmüş ve ikinci kata çıkaramayacağı için annesinden yardım almış. Diyor ki; “Ben o yaşımda bir karar verip menüyü bozdum, annem sadece kelleyi neden aldığımı sordu, ben de anlatınca bana kızmadı. Aferin dedi.” Yani karar verme yetimin gelişmesine annem vesile oldu diye tekrarlıyor.
Bu arada oğlu Eren hukuk fakültesini bitirip, baro sınavını da kazanmış. Kızı Esin de doktor çıkmak üzere.
Gençlere Tavsiyeleri
Kendisi restoranı açtığında, ilk 2 sene arka sokağında ne olduğunu bile keşfedemeyecek kadar çok çalıştığına vurgu yaparak, yatağa yorgun girmediğiniz gün boşa geçmiş gündür diyor. 20 saat çalışıp, bazen 36 saat uyumadan zaman geçirdiğini anlatıyor. Evrenin enerjisini alın diyor. Gençlere hayal kurmayı, bu hayalleri de kağıda yazıp evrene proje sunmayı tavsiye ediyor. Enerjinizi yüksek tutarak evrene yön verin çünkü evren sizi ödüllendirir diyor.
Küçücük bir restoran işinden, koskoca bir catering işine dönüşen başarısını TimeOut dergisi 2016 yılında en sevilen restoran ödülüyle taçlandırmış. Tweeter, Fox Stüdyoları gibi çok büyük firmalara günde 800-900 kişilik cateringler hazırlar hale gelmişler. Her şeyin para olmadığına vurgu yapan Mualla Hanım, başardıkça daha çok başarmak isteyerek hareket etmiş.
Önce temiz bir yürek, özgüven, karşı tarafı sevmek ve evrenle barışık olmak önemli diyor. Son olarak, bu videoya konuşmasının nedenini de, kadınların her şeyi başarabileceğine dikkat çekmek istemesi olduğunu söylüyor.
KAYNAK: Oğuz Kutman