Amerika'da Görülecek Yerler: Olympic Ulusal Parkı

Amerika'daki ulusal parkların en görkemlilerinden olan Olympic Ulusal Parkı, muhteşem okyanus sahilinde kamp tecrübesi yaşamak isteyenler için güzel bir öneri.

“Olympik Ulusal Parkı (Olympic National Park), Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzey batısında bulunan Washington eyaletinde, Seattle şehrinin 2.5 saat batısında, Olympic Yarımadası’nda (Olympic Peninsula) yer alan ve Ulusal Park Hizmetleri tarafından kontrol edilen bir ulusal parktır. Amerika’nın Top 10 Ulusal Parkları listesinden yıllardır yerini koruyan bu park yaklaşık olarak 3692 km2 yüzölçümüne sahip. Olympic Milli Parkı’nın en popüler girişleri arasında Port Angeles şehrinin hemen dışındaki Hurricane Ridge Girişi (Hurricane Ridge Entrance), parkın batısında yer alan Hoh Yağmur Ormanları Girişi (Hoh Rain Forest Entrance) ve sahil şeridinde bulunan Mora Girişi (Mora Entrance) bulunmaktadır.
 
Olympic Ulusal Parkı Kısa Tarihçesi
Parkın aslında çok ilginç bir tarihçesi var. Bölgeye yerleşen ilk insanların 1800’lü yıllarda geldiği düşünülüyor. Park çevresinde sekiz tane kızıldereli kabile yaşamış. Bu kabilelerden en çok bilinenleri ise Ozette ve Quileute kabileleri. 1800’lü yıllardan beri Olympic Yarımadası (Olympic Peninsula) görkemli dağları, çarpıcı yağmur ormanları ve kışkırtıcı vahşi yaşamı ile bölgede dikkat çekmeyi başarmış.
 
Parkın hemen sınırları dışında Quileute kabilesine ait bir bölgeye de girme şansım oldu. Bir süreliğine park sınırları dışına çıktım ve Rialto Sahili’nin (Rialto Beach) yağmurlu ve ıslak bir günde kısa süreliğine ziyaret ettim.
 
Olympik Ulusal Parkı 1981’den beri UNESCO Dünya Mirasları listesinde bulunuyor.1937 yılında ABD başkanı Franklin Roosevelt Olympic Yarımadası’nı ziyaret etmiş ve alanın korunması için destekte bulunmuş. 1938 senesinde ise bu alanı Ulusal Park statüsüne taşımak için gerekli işlemleri başlatmış ve 29 Haziran 1938 günü bu alanı Olympic Ulusal Parkı olarak ilan edip koruma altına alınmasını sağlamış.
 
Olympic Ulusal Parkı’na Nasıl Gidilir?
Olympic Ulusal Parkı, Washington eyaletinin Seattle şehir merkezine sadece 2.5 saat uzaklıkta. Parkın birden fazla giriş kapısı var. Ben yolculuğuma Batı Seattle (West Seattle) bölgesinden başladım. Seattle’ın en çok kullanılan otobanı I-5 Kuzey (I-5 North) üzerinden Edmonds şehrine gittim. Edmonds Seattle’ın yaklaşık 27 km (17 mil) kuzeyinde, sahil şeridinde küçük bir şehir. Burdan arabalı feribota binip Puget Sound’u geçip Kingston şehrine vardım. 
 
Kingston’a kadar yaklaşık 30 dk araba kullandım ve 15 dk da feribot seyahati gerçekleştirdim. Eğer şanslıysanız Puget Sound’u geçerken balinaları görebiliyorsunuz. Aynı zamanda feribot hareket halindeyken kafanızı güneye çevirdiğiniz zaman ise Washington eyaletinin en görkemli dağı, Seattle şehrinin sembolü Rainier Dağı’nı (Mount Rainier) muhteşem bir açıdan izleyebilirsiniz. Mount Rainier bölgedeki en yüksek dağ olduğu için Washington eyaletinin çatısı olarak da anılıyor.
 
Kingston feribotundan indiğinizde sizi bir sürü, küçük ve şirin, yol kenarında kurulmuş kafeler karşılıyor. Benim favorim Cut and Muffin. Kahvaltı menüleri olduğu gibi aynı zamanda sıcak ve soğuk sandviçleri ile de park yolunda sıcak veya soğuk bir kahve ile manzaranıza eşlik etmek için birebir. 
 
Park 3692 km2 yüzölçümüne sahip ve parkın birden fazla da giriş kapısı var. Ben parka girmeden önce Port Angeles şehrinin hemen dışında bulunan Olympic Ulusal Parkı Ziyaretçi Merkezi’ne (Olympic National Park Visitor Center) uğrayıp, yemeklerimi güvenli bir şekilde saklamak için ayı korunaklı kaplardan aldım. Parkın içinde kamp yapanlar için bu ayı korunaklı kaplardan almak zorunlu. Kapları kiralaması ise bedava. Ulusal Park Hizmetleri sizin güvenliğinizi herşeyden önce tutuyor ve kapları almanızdan emin olmak için kiralama ücreti almıyor. 
 
Olympic Ulusal Parkı’nda kamp yapacaklar için yemekleri güvenli bir şekilde saklayabilmek için ziyretçi merkezlerinden birinde durup ayı korunaklı kaplardan (bear canister) kiralamak zorunlu. Bu kapların kiralanması ise tüm ulusal parklarda ücretsiz.
 
Ulusal Park Ziyaretçi Merkezleri
Ziyaretçi merkezinde aynı zamanda bir süredir koleksiyonunu yaptığım Amerika Ulusal Parkları Pasaportu’ma (Passport To Your National Parks) o güne ait hazırlanmış özel mühürü bastım. Hediyelik eşya kısmından ise Olympic Ulusal Parkı’na ait sticker ve kartpostal aldım. Pasaportuma aylar sonra geri dönüp baktığım zaman bana bu seyahatimi hatılatacak detayları toplayıp biriktirmeyi seviyorum.
 
La Push, İkinci Sahil (Second Beach) parkın en ünlü bölgelerinden bir tanesi. La Push, Twilight filminin geçtiği Forks kasabasına sadece 15 dk uzaklıkta bir sahil şeridi. Sahile inerken Forks kasabasından geçtiğiniz zaman Twilight filmine ve fanlarına özel Bella, vampir ve kurtadam temalı tabelalar, kafeler ve oteller görebiliyorsunuz.
 
La Push, İkinci Sahil’e varabilmek için arabanızı bu sahile özel olarak ayrılmış otoparka bırakıp, sırtınıza sırt çantanızı takıp, yol kenarında girişi başlayan ormana girip yaklaşık olarak 1.6 km (1 mil) yürümeniz gerekiyor. Ben sırt çantama 1 gece 2 gün yetecek kadar su, kıyafet ve yemek koydum. Kamp ve hike seyahatlerim sırasında fazla yükten her zaman kaçıyorum. Kamp seyahatlerimi olabildiği kadar minimalist ve sade yapmaya özen gösteriyorum.
 
Amerika Ulusal Parkları’nda Kamp Alanları ve Rezervasyon
Ulusal Park Hizmetleri internet sitesinden ziyaret edeceğiniz park hakkında küçük bir araştırma yapmak kamp alanlarını tanımak ve bulmak için çok yardımcı oluyor. Kamp yapmak istediğiniz alanı seçtikten sonra da online rezervasyon ve ödemeyi çok kısa süre içinde yapabiliyorsunuz. La Push, İkinci Sahil kişi başı kamp ücreti gecelik 8 Dolar. Rezervasyon bilgileri email yolu ile tarafınıza ulaştırılıyor. Tek yapmanız gereken şey yemekleriniz için ayı korunaklı kaplarınızı alırken izin belgenizi (backpacking permit) Ranger merkezlerinden (Ranger Station) bastırmak ve sırt çantanıza takıp yola devam etmek.
 
La Push Sahili kamp alanları okyanusun hemen kenarında. Okyanusun tam ortasında, sahile ilk adımınızı attığınız zaman sizi karşılayan bir dağ var. Sahile sabah ulaşırsanız okyanusun ne kadar geriye çekilmiş olacağını fark edeceksinizdir. Öğle vaktinde ise dalgalar yükselmeye başlayacaktır. Benim gittiğim tarihte dalgaların en yüksek olacağı saat gece 1:18 civarıydı ve ziyaretçi merkezinin verdiği Dalga Tablosu (Tide Chart) kamp alanını doğru yere kurup, kuru bir gece geçirmemde çok yardımcı oldu.
 
La Push Sahili büyüleyici gün batımları ile ünlü. Hava kararmadan önce sahilde ateş yaktım. Havanın kararması ile birlikte gökyüzünün değiştirdiği renkleri kamp ateşi başında izlemek çok keyifliydi. Akşam yemeğinden sonra ateş başında yenilen S’mores, saçlarımın kamp ateşi kokuturken midemi de çikolata ve marshmallow ile doldurdu.
 
Gece dalgalar çadırımın birkaç metre yakınına kadar geldi. Uyku tulumumun içinde uyurken yaklaşan dalgaların sesini duyabiliyordum. Islanacağım diye korkup, çadırdan dışarı çıkıp baktığımda ise gündüz geri çekilen dalgaların gece o kadar yükselip tüm sahili kapladığına, çadırımın yanına kadar gelip durduğuna inanamadım. 
 
La Push sahilinde kamp yapmak benim için bir ilkti. Okyanus kenarında kamp yapmanın bu kadar büyüleyici olacağını hiç düşünmemiştim. Ormanın içinde kamp yapmak ile okyanusun hemen kenarında, dalgaların eşliğinde uyumak gerçekten çok farklıymış. Şu ana kadar kamp yaptığım en güzel ve büyüleyici bölge sanırım burasıydı. Hani bir manzara görürsünüz ve nefesiniz kesilir gibi olur, sonra kendinize gelirsiniz ve hayatın ne kadar gerçek olduğunu farkedersiniz. Kafamı çadırdan çıkarıp sahile her bakışımda bu hissi defalarca tatmamı sağladı La Push. Olympic Ulusal Parkı’nı yeniden ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum.”
 
https://selenozcan.com/