Sunflower filmi, Türk yapımcıların iziyle Oscar yolunda: Geçmişin karanlığında umuda ışık
Polonya'da 80 yıl önce yaşanan bir trajediyi günümüze taşıyarak savaşın çocuklar ve kadınlar üzerindeki yıkıcı etkilerini anlatan Oscar aday adayı 'Sunflower' filminin New York'taki Polonya Başkonsolosluğu'nda gösterimi yapıldı. Türk yapımcılar Pınar Binay ve Yetkin Yüce'nin katkılarıyla uluslararası arenada dikkatleri üzerine çeken film büyük beğeni topladı. Yapıma ilişkin ABDPost'a konuşan yapımcılar, savaşın acılarına rağmen umudu ve barışı vurgulayan evrensel bir mesaj verdiğini söyledi.
New York’taki Polonya Başkonsolosluğu’nda ‘En İyi Kısa Film’ kategorisinde Oscar’a aday adayı olan ‘Sunflower’ filminin gösterimi yapıldı.
Polonya'da gerçekleştirilen yoğun bir çekim sürecinin ardından 2023 yazında tamamlanan filmin çekimleri, o dönemin atmosferine uygun şekilde tasarlanmış kostümler ve setlerle adeta 1940'ların atmosferini yeniden yaşattı.
Yönetmen Mateusz Balcerek, filmin temalarını oluştururken, anneannesinin yaşadığı acıyı ve bu acının günümüze kadar taşıdığı izleri vurguladı.
TÜRK YAPIMCILARIN ETKİSİ
Gösterimde büyük beğeni toplayan filminin yapımcıları Pınar Binay ve Yetkin Yüce, ABDPost.com New York Temsilcisi Özlem Özgüt Yörekli'ye konuştu.
Bu projeye katkıda bulunan ve filmi uluslararası arenada tanıtmayı hedefleyen iki yaratıcı isim, bunun kendileri için önemli bir deneyim olduğunu kaydetti. "O dönemin atmosferini hissetmek, kostümler ve oyuncularla birlikte 1940’ların Polonya’sını yeniden yaşamak harikaydı" diyen Binay, filmdeki müziklerin Londra'da kaydedildiğini ve 20 kişilik bir çocuk korosu ile özel bir şarkı kaydettiklerini de ekledi.
'BENİ DERİNDEN ETKİLEDİ'
Film projesine katılma sürecini anlatan Yetkin Yüce, "Geçen yıl bir televizyon festivalinde bu filmi izledim ve gerçekten çok etkilendim. Filmdeki evrensel temalar ve çocukların mutluluk arayışı, beni derinden etkiledi. Ertesi gün Pınar'ı arayarak projede yer almak istediğimi söyledim ve şimdi, filmin tanıtım ve pazarlama kısmında birlikte çalışıyoruz" dedi. Yüce, bu projenin özellikle savaşın günümüzde de devam ettiği coğrafyalarda - Ukrayna, Filistin, Suriye ve Afganistan gibi bölgelerde - hala benzer acıların yaşandığını düşündükçe katılma kararını aldığını ifade etti.
ULUSLARARASI BAŞARI KAZANDI
"Sunflower"ın, Oscar aday adayı olarak gösterilmesinin ardından uluslararası başarı kazandığını ve Türkiye'deki film yapımcılarına ilham kaynağı olduğunu belirten Yetkin Yüce, yaratıcıların dünya çapında başarı elde edebileceğini ve Türk yapımcılarının da uluslararası alanda ses getirebileceğini vurguladı. Türkiye'de arkadaşlarının kendisine 'Türk televizyon tarihinin en tanınmamış televizyoncusu' dediğini de aktaran Yüce, "Yaratıcılık dünya çapında eşit şekilde dağılmış olabilir ama imkanlar sınırlı. Bu film, Türk sanatçılarının da dünyaya açılabileceğini ve büyük başarılar elde edebileceğini gösteriyor" dedi.
'MUTLULUK ARAYIŞINDAKİ ÇOCUKLAR GİBİ'
Filmin izleyicilere geçmişin izlerini hatırlatırken, umut dolu bir mesaj verdiğini belirten Binay, aynı zamanda barış ve sevgiyi bulma arayışını yücelttiğini ifade etti. Binay, "Filmin teması, her birimizin mutluluk arayışındaki çocuklar gibi, her birimizin bir yere ait olma, güvenli bir dünya kurma isteğini dile getiriyor. Bu film sadece bir yaratıcı ekibin başarısı değil, farklı kültürlerden gelen insanları bir araya getiren bir ortaklık oldu. Herkese ilham vermesini umuyoruz" diyerek projenin toplumsal etkisini vurguladı.
Türk yapımcılar Pınar Binay ve Yetkin Yüce'nin katkılarıyla dünya çapında ilham veren bir projeye dönüşen film, Türk sinemasının global alanda daha geniş bir kitleye ulaşabileceğinin bir göstergesi oldu.
RÖPORTAJDAN ÖNEMLİ BAŞLIKLAR
İşte ABDPost.com New York Temsilcisi Özlem Özgüt Yörekli'nin, iki yapımcı ile gerçekleştirdiği röportaj:
Pınar Binay:
Merhabalar, ben Pınar Binay. "Sunflower" filminin yapımcısıyım.
Yetkin Yüce:
Merhabalar, ben Yetkin Yüce. "Sunflower" filminin yönetici yapımcılarından biriyim. Pınar'la bu projede birlikte çalışıyoruz. Bugün Polonya Konsolosluğu'nda çok güzel bir gösterim yaptık. Gerçekten etkileyici bir hikaye. Pınar, başından beri projenin başındaydı ve yönetmenimiz Matoviç'le birlikte çok başarılı bir iş çıkardılar. İsterseniz Pınar, filmi ve hikayesini anlatabilir.
Pınar Binay:
Tabii. Sizi en başa götürmek istiyorum. "Sunflower" filminin yazarı ve yönetmeni Mateusz Balsorek, Polonyalı çok yetenekli bir yönetmen. Kendisiyle uzun süredir birlikte çalışıyoruz. Başka projelerde de yer aldık. "Sunflower"’ın fikrini bana ilk getirdiğinde en çok ilgimi çeken şey, anneannesinin hikayesi oldu. Gerçek bir hikaye olması çok etkileyiciydi. 80 yıl önce yaşanmış bu olayın, 5 yaşında bir kız çocuğunun başına gelen trajedinin, günümüze kadar etkilerinin devam ediyor olması çok dikkatimi çekti. Bu kadar uzun zaman sonra bile, yaşananlardan çıkarılacak derslerin hala geçerli olması beni etkiledi. Senaryoyu geliştirdikten sonra, 2023 yazında Polonya'da çekimlere başladık. Bu süreç yaklaşık dört gün sürdü. Ben de o dönemde Polonya'daydım. Orada olmak, kültürün içine girmek, dili duymak ve o dönemi yeniden yaşamak çok özel bir deneyim oldu. Setteki kostümler, oyuncular ve atmosfer gerçekten 1940'ların Polonya’sında gibi hissettirdi. Film ekibimiz çok güçlüydü. Post-production kısmında İtalyan bir besteci bizimle çalıştı. Ayrıca Los Angeles'ta Formosa Group’la birlikte post-production sound çalışmalarımızı gerçekleştirdik. Müzikler Londra’da kaydedildi ve oradaki Gilhart Session Orkestrası, canlı orkestra performansıyla film için müziklerini seslendirdi. Filmin bir başka güzel yanını da belirtmek isterim; çocuk korosu ile birlikte çalıştık ve 20'ye yakın çocuk bir şarkıyı bizim için seslendirdi. Bu deneyim, dünyadaki farklı kültürlerden, farklı yaşam alanlarından insanları bir araya getiren bir proje haline geldi. Bu yüzden çok gururluyum ve mutlu hissediyorum. Bu projede Yetkin'in de katkıları çok değerli.
Yetkin Yüce:
Ben yaklaşık 20 yıldır Amerika'dayım ve bu sürenin tamamında medya sektöründe çalıştım. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezunum. Karabüklüyüm. Medya kariyerime Karabük'teki yerel radyo ve televizyonlarda başladım, sonra üniversite için New York’a geldim. New York'ta radyo-televizyon masterı yaptıktan sonra burada büyük medya şirketlerinde çalışmaya başladım. Özellikle AMC kanalında, "Walking Dead", "Mad Men", "Breaking Bad" ve "Better Call Saul" gibi dünyaca ünlü dizilerin inovasyon ve teknoloji alanlarında 10 yıl boyunca görev yaptım. Arkadaşlarım bana genellikle “Türk televizyon tarihinin en tanınmamış televizyoncusu” diyorlar, çünkü yaptığım tüm işler Amerika'da. Türkiye'de de olsa, yaklaşık 20 yıldır burada yaşamama rağmen, Türkiye'yi uzaktan takip edebiliyorum. Bir yıl önce, yeni projelere odaklanmaya başladım ve Pınar ve Mateusz'un "Sunflower" filmini gördüm. Çekimlerin bazılarını izledim, vizyonlarını biraz gördüm ama tam olarak nasıl bir şey ortaya çıkacağını o zaman kestirememiştim. Pınar çok başarılı bir yapımcı. Çanakkale’nin Biga ilçesinden gelip, New York’ta NYU Film Okulu'nu okumuş bir arkadaşımız. Yaklaşık 2-3 hafta önce bana telefon açtı ve bir deneme videosu gönderdi. Ben de izledim, gerçekten çok etkilendim, ağladım. Tekrar izledim, yine ağladım. Ardından eşime ve arkadaşlarıma da izlettim. Ertesi gün Pınar’a, “Bu projeye katılmam lazım, kesinlikle bir şeyler yapmalıyım” dedim. O günden sonra yönetici yapımcı olarak projeye dahil oldum. Şu anda promosyon ve pazarlama alanında çalışıyoruz. Aslında, amacım sadece bu değil. Filmin teması beni çok etkiledi çünkü şu an hala dünyada devam eden savaşlar var. Suriye'de, Ukrayna'da, Irak'ta, Afrika’da, Amerika-Meksika sınırında, Güney Amerika'da... Gerçekten çocukların tek istediği şey mutlu olmak, oyun oynamak, resim yapmak, bir eve sahip olmak. Bu film bize bir ders olmalıydı ama maalesef bu ders alınmadı. Savaşlar devam ediyor. Umarım bu film, daha parlak bir gelecek, güneşe dönük bir dünyaya, ayçiçekleri tarlaları gibi bir iklim yaratılmasına vesile olur. Bu yüzden bu projeye yönetici yapımcı olarak katıldım. Pınar’ın geleceği çok parlak, Mateusz de çok yetenekli. "Sunflower" sinematografisi, müzikleriyle gerçekten harika bir proje. Bu projede yer almaktan gurur duyuyorum. Aynı zamanda, bunu Türk bir arkadaşım, Pınar'la paylaşmak çok büyük bir mutluluk. Umarım Oscar adayı olarak yolculuğumuz devam eder. Eğer Oscar kazanırsak, tarih yazacağız. Bu süreç, Türkiye’deki medya ve film endüstrisindeki arkadaşlarımıza da ilham verir. Çünkü yaratıcılık dünyanın her yerinde eşit şekilde dağılmış olsa da, imkanlar eşit değil. Herkes elindeki imkanlarla, bir kamera, bir mikrofonla dünyayı değiştirebilir. Biz de bunun örneği olmayı umuyoruz.
Pınar Binay:
Evet, aslında ben Biga’da büyüdüm, Çanakkale’de. Lise için İstanbul’a taşındım. Küçük yaşlardan itibaren sanata olan ilgim vardı; dans, piyano, film, fotoğrafçılık... Ailem de her zaman bu alandaki ilgimi destekledi. Sonrasında NYU Tisch School of the Arts’a kabul aldım. Bu okul, kabul oranı çok düşük ve portfolyo isteyen bir okul. 17 yaşımda nasıl bir portfolyo oluştururum diye düşünsem de, o okula kabul edilmek gerçekten büyük bir şanstı. Orada çok değerli hocalardan eğitim aldım. Hocalarımızdan biri Spike Lee’ydi, bu benim için çok değerli bir deneyim oldu. Mezun olduktan sonra Los Angeles’a taşındım ve yapımcılığa başladım. Film Independent'ın fellowship programına kabul edildim, çok yoğun bir dönemim oldu. Geçtiğimiz yıl, birçok kısa film festivaliyle de ilgilendim. "Sunflower" şu anda Oscar aday adayı ve bu yolculuktan dolayı çok gururluyum. Hem topladığımız ekipten, hem de genç yaşta Oscar adaylığı almak çok büyük bir başarı. Umarım bu şekilde devam ederiz. Güçlü hikayelere sahip projelerde yer almak, yetenekli insanlarla çalışabilmek çok önemli. Kendim adına da sanat yaparken saygı ve dürüstlük gibi erdemlere sadık kalmaya özen gösteriyorum. "Sunflower" ile gurur duyuyorum, heyecanlıyım ve desteklerinizi bekliyoruz.
FİLM HAKKINDA
Polonya'da çekilen ve 80 yıl önce yaşanan trajik bir olaydan ilham alan "Sunflower", savaşın en çok çocukları ve kadınları etkileyen yıkıcı yüzünü gözler önüne seriyor. Filmin senaristi ve yönetmeni Mateusz Balsorek’in anneannesinin yaşadığı gerçek bir hikayeyi beyaz perdeye taşıdığı bu kısa film, özellikle savaşın çocuklar üzerindeki kalıcı etkilerini anlatmakta derin bir iz bırakıyor. Balsorek’in anneannesinin Polonya’daki küçük bir köyde, henüz 5 yaşındayken yaşadığı trajedi, bu filmin en önemli teması. Filmde, savaş nedeniyle evlerine sık sık baskınlar yapan düşman askerlerinden saklanmak zorunda kalan bir ailenin üyeleri arasındaki ilişkiler işleniyor.
FİLMİN TEMASI VE MESAJI
Filmde, küçük bir kız çocuğu olan Danuta'nın yaşadığı dram ön plana çıkıyor. Danuta, ailesi tarafından saklambaç oynadığını düşünerek gizlenirken, dedesi bir baskında saklambaç oyunu sırasında hayatını kaybediyor. Bu olay, filmde savaşın en çok da kadınları ve çocukları nasıl olumsuz etkilediğini gözler önüne seriyor. Özellikle, yalnız bir annenin ve evini kaybeden bir çocuğun mücadelesi dikkat çekiyor. *Sunflower*, bu trajik hikaye üzerinden, insanların barış ve sevgi arayışını, ait olma isteğini ve bir evde güven arayışını çok güzel bir dille anlatıyor.