Türk Yazarlar Trump'ı mı Destekliyor?

Amerika Birleşik Devletleri'nden gelecek hafta yapılacak seçimler Türkiye'nin de gündeminde. Dış politikalar üzerine yazıları ile tanınan Daily Sabah yazarı Merve Şebnem Oruç Trump'ın kazanacağına kesin gözüyle bakıyor. İşte Oruç'un o yazısı...

3 Kasım’da gerçekleşecek ABD Başkanlık seçimlerine sayılı günler kaldı. ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump, Joe Biden’a karşı kaybederse, bir dönem başkanlık yapıp ikinci dönemi kazanamayan altıncı başkanı olacak.
ABD’nin en popüler başkanlarından biri olan Theodore Roosevelt tarafından desteklenerek ilk seçimi kazanan 27. Başkan William Taft, Roosevelt’in desteğini çekip üçüncü aday olarak seçimlere girmesi sonucu Woodrow Wilson’a karşı kaybetmiş ve tek dönem başkanlıkla yetinmişti.
31. Başkan Herbert Hoover 1929’da ilk seçimi kazanmasının hemen ardından New York borsasının çökmesiyle başlayan Büyük Buhran’ın etkisiyle büyük itibar kaybetmiş ve Franklin Roosevelt’e karşı yarıştığı ikinci seçimini kazanamamıştı. 

(Franklin Roosevelt ABD’nin üç dönem başkanlık yapan tek ismi) 37. ABD Başkanı Richard Nixon’ın başkan yardımcısı olan Gerald Ford, Nixon’ın Watergate skandalı sonrası istifa etmek zorunda kalması sonucu başkanlığa gelerek ABD’nin başkan yardımcısıyken başkan olan tek ismi olmuştu. 
Görevdeyken Nixon’ı affetmesinin getirdiği negatif etki, ekonomik durgunluk, işsizlik ve enasyon sonucu, 1976’da girdiği seçimde Jimmy Carter’a karşı yenildi.
39. Başkan Jimmy Carter’ın döneminde ekonomik kriz devam etti. Bununla beraber, İran rehine krizini çözememesi 1980’de girdiği ikinci seçimde Ronald Reagan’a karşı yenilmesinin başlıca sebepleriydi.

“Baba Bush” olarak bilinen 41. Başkan George H.W. Bush, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi sonrası ABD’nin başlattığı Körfez Savaşı’nda başarıya ulaşsa da başkanlığı döneminde ekonominin bozulmasıyla, 1992’de girdiği ikinci seçimde Bill Clinton’a karşı kaybetti.
2020’yi kasıp kavuran Covid-19 salgınının en şiddetli yaşandığı ülkelerden biri olan ABD’de, sağlık krizinin yanına bir de bunun neden olduğu küresel ekonomik kriz baskısı eklendi; dolayısıyla koronavirüs hem ülkenin hem de Trump’ın kaderini belirleyecek en önemli faktör. Salgının, “Make America great again!” (Amerika’yı yeniden harika/büyük yap!) sloganıyla 2016’da Hillary Clinton’a karşı seçimleri kazanan Trump’ın son yıl planlarını bozduğuna şüphe yok. Trump’ın ekonomi nedeniyle büyük destek kaybettiği hemen her gün tekrarlanıyor. Ancak, taraılığı şüphe götürmez Amerikan medyasının ABD halkının gerçek hislerini yansıttığına körü körüne inanmak zor. Konuştuğum bazı Amerikalılar, ABD Başkanı’nın süreci ekonomik bakımdan olabilecek en iyi şekilde yönettiğini düşünüyor. 
Yapılan yardımların fazlasıyla iyi olduğu, işini kaybedenlerin sayısı artsa da işsizlik ödemelerinin iyi yapıldığı, ayrıca ekonominin de iddia edilenin aksine kilitlenmediği söyleniyor. Uzmanlar katılmayabilir ama benim konuştuğum, aralarında göçmenlerin de olduğu oy verenler, Demokratların bu süreci Trump kadar başarılı yönetmeyeceği kanısında. Salgında suçu Çin’e atarak sağlık krizine, her zamanki popülist tavrıyla yaklaşan Trump’ın sözleri garip geliyor olabilir ama ABD’nin çoğu eyaletinde alıcı buluyor. 

Öte yandan, iklim değişikliği gibi bizim pek de gündemimizde olmayan bir konu, ABD’de maden sektöründe çalışan on binlerce insanı ve ailelerini doğrudan ilgilendiriyor ve Demokratların iklim değişikliği politikası nedeniyle işlerini kaybedecekleri düşüncesiyle Trump’tan vazgeçmiyor. İklim değişikliği, gelişen teknolojiyle beraber robotlaşan dünya gibi meselelerin özellikle mavi yakalılar için ne derece işini kaybetme korkusuna yol açtığı zaten genel olarak gözden kaçırılıyor. Bu kesim “omlet yapmak için birkaç yumurta kırmak lazım” diyenlerin kendilerini ‘harcayacağına’ inanıyor. Madencilik gibi pek çok sektörün yanı sıra, Trump’ın ihracata yönelik kısıtlamalarının Biden’la beraber gevşeyeceğini düşünenler, kazançlarını yabancılara kaptıracakları korkusuyla yine Trump’a oy vereceklerini söylüyor.
Peki anketlerde Trump niye bugüne kadar Biden’ın ortalama 10 puan gerisindeydi? En büyük faktör çok muhtemel ki, Trump’a oy verenlerin ön plana çıkmayı, rengini belli etmeyi istememesi. ABD’de öyle bir Trump karşıtı kampanya var ki, oyunuzu ona vereceğinizi söyleseniz linç bile edilebilirsiniz; ırkçılıkla, cahillikle ve daha bir sürü şeyle suçlanabilirsiniz. Bu da Trump seçmeninin anketlerde kendini gizlemesine yol açıyor. 
2016’da da benzeri bir tablo yaşanmıştı. Clinton anketlerde Trump’ın 6-7 puan önünde çıksa da, seçimi Trump kazanmıştı. Tabii Clinton’ın, Trump’tan 2.8 milyon fazla oy almasına rağmen kaybetmesi, ABD’de seçimin doğrudan halkın oyunu değil, eyaletleri kazanmaya bağlı olmasından kaynaklanıyor. Trump, son seçimde 538 delegenin 304’ünü kazanmıştı. Bu yüzden esas dikkat edilmesi gereken anketler değil, Florida, Pensilvanya gibi çekişmeli eyaletler diyebiliriz. 

Öte yandan, 2016 seçimlerinde, son gün yaklaşırken Trump’ın anketlerdeki farkı bir miktar kapattığı da unutulmamalı; 6-7 puanlık fark 2-3’lere kadar düşmüştü. 
Seçime çok kısa bir süre kala patlayan e-posta skandalının Clinton’ın kaybetmesine yol açtığı yaygın bir kanaat. Anket şirketleri ve medyanın yanlılığını da not düşmek kaydıyla bunun 2016’da etkisi olduğunu kabul edebiliriz. Trump’ın, bu kez de Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın emaillerinde ortaya çıkan Ukrayna ilişkilerini kaldıraç olarak kullanabileceği söyleniyor; ancak bence ekonomiden sonra bu seçimde en belirleyici olacak olan faktör, “özgürlük” ve “sansür” olacak.

Zira, Trump sadece geleneksel medyanın değil, Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformlarının da hedefinde. Kendi tweet’lerine getirilen engellemelerin yanı sıra onu avantajlı duruma getirebilecek haberlerin bu platformlarda paylaşılamıyor olduğu iddiaları, çılgın seçmeninin gözünde ABD Başkanını mağdur hale getiriyor.
Sürekli olarak 2016’daki hezimetle kıyaslama yaparak anket karşılaştıranların da dikkat çektiği bir gerçek var ki, Biden’la Trump arasındaki fark da, önceki seçimlerdeki gibi 10 puandan yaklaşık 6 puana kadar geriledi. Elbette Biden’ı 14-15 puan bile önde gösteren anket şirketleri de var ama bazılarında ara 3-4 puana kadar inmiş durumda.
Seçim 3 Kasım’da bitiyor olsa da sonucunun kesin olarak belli olması bu kez uzun sürecek, bunun sebebi mektupla oy kullanımı. Öte yandan bu işin karakolda bitme ihtimali de yok değil. Trump, posta yoluyla yapılan oylamalar için Ohio’da 50 bin seçmene yanlış oy pusulası gönderildiği haberi üzerine seçime hile karıştırıldığını söyleyerek, “Kazanırsam seçim sonuçlarını kabul edeceğim,” demesi büyük tartışma çıkardı. Joe Biden, Trump’ın kaybedince sonuçları kabul etmemesi durumunda “ordunun müdahale edeceğini” bile söyledi.
Bu yarış için sıkça dile getirilen bir başka ihtimalse her iki adayın da kazanmak için gereken 270 delege sayısına ulaşamayarak 269’da kalmaları… Eşitlik durumunda ABD Başkanının kim olacağına Temsilciler Meclisi karar veriyor. Bu düşük olasılık, Demokratların eyalet delegasyonlarını kazanmanın önemine sürekli vurgu yapmasıyla daha sık konuşulur oldu. 
2016 seçimlerinde genel kanıya ters olarak Trump’ın Clinton’a karşı kazanma ihtimalini çok yüksek görmüştüm. Bu kez kimin kazanacağı konusunda o kadar kesin bir iddiam yok; ama Trump’ın yine hafife alındığını düşünüyorum. 
Demokratların başından aşağı bir kez daha kaynar sular dökülür mü? Neden olmasın…