Dünyayı Değiştiren İş İnsanları Hep Üniversite Terk!
Hepsi bilim ve iş dünyasında devrimler yaratmış ve hatırı sayılır servet sahibi insanlar. Ortak ve dikkat çekici bir özellikleri de üniversite eğitimlerini yarıda bırakıp girişimci olmaları...
02 Kasım 2022 - 20:49
Elon Musk Stanford'u, Bill Gates ve Mark Zuckerberg Harvard'ı, Steve Jobs ise Reed College'ı terkettikten sonra büyük girişimlere adım atıp hayallerinin peşinden koştular. Hepsi de başarılı oldu ve dünyanın en zengin iş insanları listesinde yer alıyorlar. Peki üiversite eğitimi gerekli mi değil mi?..
Elon Musk Eğitim Macerası Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
28 Haziran 1971’de Güney Afrika’da doğmuş olan dünyaca ünlü girişimci ve iş adamı Elon Musk, Kanadalı bir anne ile Güney Afrikalı bir babanın oğludur. Yazılım firması Zip2’nun, sonradan PayPal olarak anılmaya başlayacak olan elektronik ödeme firması X.com’un, uzay taşımacılığı şirketi SpaceX’in kurucusu ve elektrikli araba firması Tesla’nın kurucu ortaklarındandır.
Elon Musk’ın bilgisayara ve girişimciliğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamıştır. Henüz 12 yaşındayken, bir bilgisayar oyunu hazırlamış ve bu oyunu bir bilgisayar dergisine satmıştır.
Güney Afrika’da İngilizce konuşulan bir okul olan Waterkloof House Hazırlık Okulu’nda, oradan mezun olduktan sonra ise Pretoria Erkek Lisesi’nde okuyan Musk, Kanada’ya yerleştikten sonra Ontario’da Queen’s Üniversitesi’ne başladı. 1992 yılında Pensilvanya Üniversitesi’ne geçiş yaptıktan sonra ise burada anadal olarak ekonomi ve ikinci dal olarak da fizik okudu. Ardından, fizik alanında doktora yapmak için Stanford Üniversitesi’ne başladı, ancak yalnızca iki gün sonra toplumu değiştirmek için internetin fizikten daha büyük bir potansiyele sahip olduğunu düşünmesi sebebiyle okuldan ayrıldı.
Elon Musk, girişimcilik dünyasına ilk adımı abisi Kimbal ile birlikte attı.
Babalarının desteği ve melek yatırımcıların sağladığı fonlarla 1995 yılında yazılım firması Zip2’yu kurdular. Ancak bir süre sonra birtakım sıkıntılar yaşanmaya başladı. Musk CEO olmak istiyordu, ancak yönetim kurulu buna karşı çıkıyordu. 1999’da ise dot-com balonu zirveye ulaşmaya başlayınca, kurul Zip2’yu Compaq’a sattı ve Musk bu satıştan 22 milyon dolar kazandı.
Aynı yıl, Elon Musk bu paranın 10 milyon doları ile online bankacılık firması X.com’u kurdu.
Bir yıl sonra dot-com balonunun sönmesiyle online finansal hizmetler sunan başka bir firmayı, Confinity’yi satın aldı. Bu firmanın PayPal isminde bir para transfer servisi vardı. Kısa süre içerisinde PayPal’ın firmanın en önemli işlevi haline gelmesiyle X.com bunun üzerine yoğunlaştı ve firma ismi de PayPal olarak değişti. Ancak bir süre sonra Musk ile yönetim kurulu arasında sorunlar çıkmaya başladı ve Musk icra kurulu başkanı görevinden alındı. Bu süreci PayPal’ın eBay’e satılması takip etti. Musk bu satıştan 165 milyon dolar kazandı.
Bu gerilimli dönemler esnasında Elon Musk’ın kafasında ise çok ilginç fikirler dönüyordu: İnsanlığın hayatta kalabilmesi için başka gezegenlere açılması gerekiyordu.
Ancak, roketatarların yüksek maliyetleri konusunda oldukça rahatsızdı. Bu sebeple daha düşük maliyetli roketler yapabilmek için SpaceX firmasını kurdu ve ilk iki roketi Falcon 1 (2006) ile Falcon 9’u (2010) rakiplerine göre çok daha düşük maliyetlerle tasarladı. Hazırladıkları 3. roket olan Falcon Heavy, en büyük rakibinin taşıma kapasitesinin neredeyse iki katına çıktı ve bunu sadece üçte biri maliyetine yaptı. SpaceX ayrıca Uluslararası Uzay İstasyonu’na tedarik sağlayabilmek için Dragon isimli bir uzay aracı tasarladı. Musk, uzay uçuşunun maliyetlerini düşürebilmek için yeniden kullanılabilir roketler üzerinde çalışmaya başladı ve Grasshopper roketiyle kısa uçuşlarla bu konuda denemeler yaptı.
Musk’ın elektrikli araçlara olan ilgili ise onu Tesla’nın en büyük yatırımcılarından biri olmaya yöneltti.
Tesla, ilk aracı olan Roadster’ı 2006 yılında tanıttı. Bu araç, tek şarjla 394 km gidebiliyordu. Daha önceki elektrikli araçların aksine Roadster 4 saniyeden daha kısa bir sürede 97 km hıza çıkabilen bir spor arabaydı.
2018 yılının ağustos ayında, Musk’ın Tesla ile ilgili attığı tweetler ise epey gündem olmuştu:
“Tesla’yı 420 dolardan özelleştirmeyi düşünüyorum. Güvenli fonlama.”
“Hissedarlar hisselerini 420 dolardan satabilirler veya ellerinde tutup özelleşebilirler.”
Musk’ın ‘güvenli finansman’a sahip olması nedeniyle firmanın halka arzını durdurmak istediğini belirten tweetleri, halkı yanlış yönlendirdiği gerekçesiyle Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) tarafından dava edilmesine sebep oldu. Bunun sonucunda Musk, 3 yıl süreyle yönetim kurulu başkanlığı görevini bırakması konusunda SEC ile anlaştı. Ancak icra kurulu başkanı olarak görevine devam edebilecek.
Musk’ı gündeme oturtan bir başka olay ise canlı yayında marihuana içmesiydi.
Tesla ile ilgili olay yaratan tweetler sonrası uyuşturucu bağımlısı olmakla suçlanan Musk’ın, program sunucusu Joe Rogan’ın marihuana teklifini geri çevirmemesi oldukça konuşulmuştu. Bu olay sonrasında Tesla hisseleri %6.3 değer kaybetmişti.
Elon Musk, Mars'a yerleşmeyi düşünüyor
Musk, marsa olan ilk uçuşu 7 yıl içerisinde gerçekleştirmeyi planlıyor. Yolcuların geri dönme ihtimali olduğunu söyleyen Musk, bu konuda çok da emin olmadıklarını belirtmeden de geçemiyor. Marsa giden kişiler orada bir üs kurulması için sürekli olarak çalışacak ve zorlu koşullarla mücadele edecekler. Koşulların zor görünmesine rağmen Musk’ın bu işin altından kalkamayacağını düşünen var mı?
Atatürk Hayranı
2017’nin Kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için Türkiye’ye gelen Musk, görüşmesinin ardından Anıtkabir’i ziyaret etti ve bu ziyareti ile ilgili tweetler attı:
“Çiçekleri koydum.
3 kırık kaburga,
Delik bir akciğer
Ve yine de savaştı.”
Bunun ardından Atatürk’ün bilime verdiği değeri gösteren sözünü yine Twitter üzerinden paylaştı:
“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.” Mustafa Kemal Atatürk
Her ne kadar bu sözün gerçekten Atatürk’e ait olup olmadığı konusunda tartışmalar olsa da Musk bu paylaşımının ardından Twitter’da trend topic (TT) olmuştu.
www.campusonline.com
Bill Gates üniversite terk ama hikaye bildiğiniz gibi değil!
Bir eğitim psikoloğu olarak en çok karşılaştığım soru başarının sırrı sorusu. Kim niçin başarılı oluyor kim niçin başarısız oluyor? Bill Gates’ın sırrı nedir? Steve Jobs nasıl başardı?
Meseleye ister akademik ister finansal ister hayatta genel Başarı olarak bakın, konu dönüp dolaşıp başarının doğuştan mı yoksa çevreden mi olduğu sorusunda düğümleniyor. Açıkçası bu soruya verilen yanıtlarda beni en çok kaygılandıran başarının ya doğuştan ya çevreden olduğuna dair mutlak bir inanç ifade eden yaklaşım. Elbette doğuştan gelen pek çok özelliğimiz var ve bu özelliklerimiz bir şekilde başarımızı etkiliyor. Ama bu özellikler başarıyı belirlemiyor! Aynı şekilde elbette çevreden gelen faktörler başarımızı bir şekilde etkiliyor. Ama bu koşullar başarıyı belirlemiyor! Pek çok ‘doğuştan dehanın’ tek bir başarı hikayesi bırakmadan kaybolduğunu ve pek çok sıradan insanın büyük başarılara imza atarak ‘dehalaştığını’ biliyoruz.
Maalesef özellikle popüler medyada tekil örnekler üzerinden kurulan üstün körü ‘deha’ hikayeleri benim ifade ettğim ‘ya o ya bu değil, hem o hem bu’ yaklaşımını kabul etmiyor. Popüler başarı söylemi başarıyı ya tesadüflere ya da doğuştan gelme faktörlere bağlıyor. Böyle olunca da ya doğuştan bir Piyango çıkacak biyolojik olarak dahi doğacaksınız ya da sonradan bir kapı açılacak ve siz o kapıdan bir hamlede geçerek başarıyı yakalayacaksınız. Bu yaklaşımda başarılı olmak için öğrenmenin yani bireysel çabanın rolü genelde pek yoktur, varsa da sınırlıdır. Nitekim şu sıralar popüler medyanın ve dolayısıyla gençlerin en çok rağbet ettiği başarı hikayeleri bu anlattığım tarz piyangodan çıkmış başarılardır.
Gates’ten Jobs’a ve Zuckerberg’e son dönemin ‘dehalarını’ incelediğinizde, en azından o hikayelerin popüler medyadaki yansımalarına baktığınızda, tam bir başarı mucizesi ile karşı karşıya olduğumuzu hissederiz. Bu hikayelerde doğuştan gelen yetenekler ve çevresel olanaklar o kadar abartılır ki eğitimin bırakın destek olması, köstek olduğu yargısına bile varabilirsiniz. Hele üniversite bu hikayelerde tam bir kötü adamdır! Apple, Microsoft ve Facebook’u dünyanın en önemli markası yapan dahilerin üniversite terk olmaları bu yargıyı güçlendiriyor tabii. Bu manzaraya bakınca da kolayca şu yargıya varabiliriz: Hayatta başarılı olmak, dünyayı değiştirmek ve evet çok para kazanmak için eğitime, hele hele üniversite eğitimine hiç gerek yok!
Peki gerçekten de eğitimin, çabanın, hayal gücünün bu başarılarda rolü nedir?
İsterseniz hepimizin bildiği bir başarı hikayesiyle bu soruya birlikte yanıt arayalım. Malchom Gladwell bence herkesin tez elden okuması gereken 'Outliers (Sınırdışındakiler)' adlı kitabında uzun uzun başarının sırrını anlatırken Bill Gates’i de anlatır. Gates’in Harvard’ı bırakıp Microsoft’u kurarak hemencecik milyarder olduğunu çok iyi biliyoruz ama bu hikayenin başlangıcı meğer gayet sıradanmış. Bir kere Gates ilkokuldan itibaren çok iyi Eğitim kurumlarında hayatını geçirmiş başarılı (siz buna ‘inek’ deyin) bir öğrenci. Harvard’a girmesi tesadüf değil. Daha da önemlisi kimsenin evinde bilgisayar olmadığı bir zamanda bu yeni oyuncağa epey meraklı bir babanın oğlu Gates. Evinde bilgisayar var. Ama bu yetmiyor asıl avantaj gittiği seçkin okullardan ve lise eğitiminden geliyor. Gates’in gittiği lise o yıllarda, bir meraklı velinin girişimi sonucu, dünyanın en ileri bilgiyasar labaratuvarlarından birine sahip. Nitekim o okuldan mezun pek çok başarılı mühendis, girişimci olması bu eğitimin sonucu.
Peki neden o okuldan bir tek Gates çıktı?
Bu sorunun yanıtı Gates’in hayallerinde ve bu hayalleri gerçekleştirmek için ortaya koyduğu çabada.
Başarılı olmak için değil ama alanınızda fark yaratmak için iyi bir ev ortamı, iyi bir eğitim ortamı yetmiyor. Evvela sizin henüz olmayanı hayal etmeniz ve bu hayal uğruna pek çok şeyi kaybetmeyi göze almanız gerekiyor. Şimdilerde vizyon denilen, olmayanı olur eden düşgücü her dehanın oluşum sürecindeki en temel motif. Herkesin olmaz, olamaz dediğini yaptıkları için hikayelerinin sonuna bakarak başarılı diyoruz onlara. Ama hayal kurmak da tek başına yetmiyor, bu hayal uğruna çalışmak da gerekiyor. Peki ne kadar çalışmak derseniz Gladwell bir rakam veriyor: 10 bin saat! Bıkmadan usanmadan bir hayal uğruna 10 bin saat emek harcamak gerekiyor fark yaratan bir başarıya imza atmak için. İşte Gates ‘dehası’ da böyle oluşuyor. Liseden itibaren daha pratik bilgisayar çözümleri hayal ederek geçiyor hayatı. Herkesin okuldan kaçtığı bir dönemde o kaçak olarak okulun labaratuvarına girip çalışıyor. Gates şimdi de yoksulluğun olmadığı bir dünya hayal ediyor. Microsoft’u bu hayali için bırakıp siyasetin girdabına kendini atıyor. 10 bin saat çalıştı mı bilmiyorum. Başarılı olur mu hiç bilmiyorum. Ama hayali var. Çalışıyor. Yani hiçbir başarı sadece hayal etmekle olmuyor o hayal uğruna büyük bir emek de gerekiyor. Gates Harvard’ı bıraktı Microsoft’la voleyi vurdu derken hikayenin bu arka planını ıskalıyoruz.
Uzun soluklu bir başarı ne doğuştan ne de çevreden bize sunulan bir mucize. Salt doğuştan bir takım özelliklere sahip olduğunuz ya da salt çok iyi koşullar size sunulduğu için ortaya çıkmıyor başarı. Çalışmak ve çok çalışmak bir kere şart ama tek başına çalışmak da yetmiyor. Zira bu bizi en fazla başkalarının hayallerinin neferi yapar. Bizim başarımız için kendi hayallerimizin ne olduğu üzerine bolca kafa yormak ve ondan sonra da bize sunulan koşulları olduğu gibi kabul etmek yerine, o koşulları da zorlayarak çalışmak ama çok çalışmak gerekiyor. Biraz araştırdığımızda göreceğiz ki her buluşun, her keşfin her başarı hikayesinin ardında çalışkan bir hayalperest var. Bu hayalperestlerin çok çalıştıkları halde bulamayışları ve keşfedemeyişleri var.
Doç. Dr. Selçuk ŞİRİN
Mark Zuckerberg Harvard’ı bırakarak iyi mi yaptı?
Bu ne biçim bir soru diyebilirsiniz haklı olarak. 33 yaşında 75 milyar dolar servete sahip olduğuna göre cevabı belli bir soru.
Bill Gates de diğer çok iyi bilinen bir örnek, o da Harvard terk. Demek ki formül belli: Harvard’ı terk et, teknoloji şirketi kur, milyarder ol. Peki öğrenciler niye hala deli gibi çırpınıyorlar bu okullara girmek için, bir kaç sene sonra bırakabilme lüksü için mi? Bir kaç yönden bakalım bu tartışmalı konuya.
Amerika’nın elit üniversitelerine girmek deveye hendek atlatmaktan çok daha zor. Ivy League adı verilen sekiz üniversiteye 2017 yılında 247.000 öğrenci başvuru yapmış, toplam 23.000 kişi kabul almış, yani toplam kabul oranı %10’un altında. Harvard’ın kabul oranı %5,8, Yale’ınki %6,7. Başvuruların çoğunlukla son derece parlak öğrenciler tarafından yapıldığını düşünecek olursak girmenin zorluğunu daha iyi anlayabiliriz.
Peki bu şanslı azınlığa girebilen bir kişi neden milyarlarca dolar bütçesi olan bu okulların sunduğu imkanları elinin tersiyle itip sonu belli olmayan bir maceraya atılır? Aşağıdaki listeye bakınca Mark ve Bill’in (samimiyetlerine dayanarak ilk isimleriyle hitap ediyorum) yalnız olmadıklarını görebiliriz:
Michael Dell (Dell bilgisayarları kurucusu), Steve Jobs, Larry Ellison (Oracle kurucusu), Evan Williams (Twitter kurucusu), Travis Kalanick (Uber kurucusu) gibi isimlerin hepsi 19-21 yaşları arasında üniversitelerinden diploma almadan ayrılmışlar. Daha uç bir örnekte Tumblr kurucusu David Karp 14 yaşında liseyi terk edip kendini bilgisayar programcılığına vermiş.
Paypal’ın kurucularından, Elon Musk’ın eski ortağı Peter Thiel üniversitenin gençlerin önünü kesen bir zaman kaybı olduğuna o kadar emin ki, okulunu bırakıp girişimcilik programına katılanlara 100.000 dolar ödül veriyor. Thiel Fellowship programından şu ana kadar 104 kişi geçmiş, yılda 2800 başvuru alıyorlar ve katılanların kurduğu şirketlerin toplam değerieri 1 milyar doları geçmiş. Bir tanesi örneğin 14 yaşında MIT’ye kabul edilmiş ve şu anda Thiel ile birlikte yaşlanmaya çare arıyor.
Thiel’in argümanı eğitim sisteminin büyük bir balon olduğu, öğrencilerin büyük borçla mezun olduğu (Amerika’da çoğu öğrenci okul ücreti için kredi kullanıyor ve bu kredilerin toplam büyüklüğü 1 trilyon doların üzerinde) ve bunun yerine doğrudan hayata atılmalarının daha doğru olacağı şeklinde özetlenebilir. Harvard Üniversitesi eski başkanı Larry Summers’ın buna cevabı: ‘Thiel’ın programı son zamanların en yanlış filantropik girişimi’.
Summers bence neredeyse tamamen haklı. Neredeyse diyorum çünkü eğitim sisteminin demode olduğu bir gerçek. Ama bu üç-beş istisnai örneğe bakarak eğitim almanın kötü olduğu sonucuna getirmemeli bizi. Thiel’in kendisi Stanford mezunu. Jeff Bezos Princeton. İyi örnekler sayılamayacak kadar çok o yüzden bazı istatistikler vereyim. Amerika’da liderlik pozisyonlarında bulunan kişilerin %94’ü üniversite mezunu ve yarısı elit okulları bitirmiş. Amerika’da lise mezunlarının ortalama geliri 35.000 dolar iken üniversite mezunlarınınki 59.000 dolar. Yüksek lisans derecesiyle bu rakam 70.000 dolara çıkıyor. Göreceğiniz gibi başarı hikayesi olarak duyduklarımızın dışında Amerika’daki 30 milyon üniversite terk kişiler için durum genelde çok iç açıcı değil.
İstatistik bulmak çok kolay olduğu için örnekler Amerika’dan ama her yerde iyi eğitimin karşılığı var. Yani çocuklarımız için her türlü zorluğa rağmen uğraşmaya devam.
Hamit Hamutcu
Teknolojide Tarih Yazan Steve Jobs’un İlginç Çocukluğu
Steve Jobs şüphesiz son yüzyılın en çok konuşulan, yeni girişimcilere en çok ilham kaynağı olan isimlerinden biri. Hemen hemen tüm dünyada herkesin yakından tanıdığı bir marka olan Apple’ın CEO’sunun hayatı, hayallerinin peşinden koşmakla ve onları gerçek kılmakla geçti.
Suriye Kökenlidir
Amerikalı Joanne Schieble ve Suriye kökenli Abdulfattah John Jandali, Steve Jobs’ın biyolojik anne ve babasıdır. Annesi Steve Jobs’a hamile kaldığında, üniversite öğrencisi olan çift henüz evli değillerdir. 24 Şubat 1955 yılında San Francisco’da doğan Steve Jobs evlatlık verilmiştir. Jobs’ın biyolojik anne ve babasının evli olmadıkları gerekçesi ile bu kararı aldıkları belirtilmektedir. Steve Jobs’ın annesi oğlunu üniversite mezunu bir aileye evlatlık vermek istemiştir, bu tanıma uyan bir aile ile anlaşmak üzereyken aile evlatlık edinecekleri bebeğin kız olmasını istediğinden son anda anlaşma bozulmuştur. Bunun üzerine sırada bekleyen diğer aile, üniversite mezunu olmadıkları halde evlat edinecekleri bebeklerini üniversiteye göndereceklerine dair söz verince anlaşma imzalanmıştır. Steve Jobs’ın evlatlık verilmesinin üzerinden birkaç ay geçtikten sonra evlenen çiftin kızları, Steve’in biyolojik kız kardeşi Mona Simpson dünyaya gelmiştir.
İlk Bilgisayarını Kendi Yaptı
Steve Jobs’ı evlatlık edinen Paul ve Clara Jobs, Santa Clara’da yaşamını sürdüren ve işçi sınıfına ait bir çifttir. Mountain View’da onu evlatlık edinen aile ile birlikte yaşadıkları evde Steve Jobs ilk Apple bilgisayarını yıllar sonra elleriyle yapmıştır.
Steve Jobs, çok büyük başarılara imza attıktan sonra biyolojik babası Jandali oğluyla tanışmak istemesine rağmen karşılık görememiştir. Biyolojik kız kardeşi Mona Simpson ile Steve Jobs’ın ise ilişkileri hep iyi olmuştur.
Steve Jobs Üniversite Terk!
Steve Jobs 17 yaşındayken Reed College’e kabul edilmiştir. Ailesinin tüm birikimini üniversite eğitimine harcadığını görünce üniversiteyi 1. dönemin sonunda bırakmıştır. Steve Jobs üniversite eğitimini bırakmasına dair daha sonra yaptığı açıklamalarda hayatında verdiği en etkili kararlardan birinin okulu bırakmak olduğunu, ilgisini çekmeyen derslere katılmak zorunda kalmadığını, ailesinin birikimini daha fazla harcamadığını ve ilgi duyduğu alanlara yönelebilmek adına gerekli zamana sahip olduğunu belirtmiştir. Steve, okuldan ayrılmasının ardından kalacak yeri olmadığı için, arkadaşlarının odalarında yerde yatmıştır. Cam şişe depozitolarının paraları ile yemek almıştır, ayrıca her pazar iyi bir yemek yiyebilmek adına 7 mil uzaklıktaki kiliseye gitmiştir.
Büşra Çiçek
Elon Musk Eğitim Macerası Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
28 Haziran 1971’de Güney Afrika’da doğmuş olan dünyaca ünlü girişimci ve iş adamı Elon Musk, Kanadalı bir anne ile Güney Afrikalı bir babanın oğludur. Yazılım firması Zip2’nun, sonradan PayPal olarak anılmaya başlayacak olan elektronik ödeme firması X.com’un, uzay taşımacılığı şirketi SpaceX’in kurucusu ve elektrikli araba firması Tesla’nın kurucu ortaklarındandır.
Elon Musk’ın bilgisayara ve girişimciliğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamıştır. Henüz 12 yaşındayken, bir bilgisayar oyunu hazırlamış ve bu oyunu bir bilgisayar dergisine satmıştır.
Güney Afrika’da İngilizce konuşulan bir okul olan Waterkloof House Hazırlık Okulu’nda, oradan mezun olduktan sonra ise Pretoria Erkek Lisesi’nde okuyan Musk, Kanada’ya yerleştikten sonra Ontario’da Queen’s Üniversitesi’ne başladı. 1992 yılında Pensilvanya Üniversitesi’ne geçiş yaptıktan sonra ise burada anadal olarak ekonomi ve ikinci dal olarak da fizik okudu. Ardından, fizik alanında doktora yapmak için Stanford Üniversitesi’ne başladı, ancak yalnızca iki gün sonra toplumu değiştirmek için internetin fizikten daha büyük bir potansiyele sahip olduğunu düşünmesi sebebiyle okuldan ayrıldı.
Elon Musk, girişimcilik dünyasına ilk adımı abisi Kimbal ile birlikte attı.
Babalarının desteği ve melek yatırımcıların sağladığı fonlarla 1995 yılında yazılım firması Zip2’yu kurdular. Ancak bir süre sonra birtakım sıkıntılar yaşanmaya başladı. Musk CEO olmak istiyordu, ancak yönetim kurulu buna karşı çıkıyordu. 1999’da ise dot-com balonu zirveye ulaşmaya başlayınca, kurul Zip2’yu Compaq’a sattı ve Musk bu satıştan 22 milyon dolar kazandı.
Aynı yıl, Elon Musk bu paranın 10 milyon doları ile online bankacılık firması X.com’u kurdu.
Bir yıl sonra dot-com balonunun sönmesiyle online finansal hizmetler sunan başka bir firmayı, Confinity’yi satın aldı. Bu firmanın PayPal isminde bir para transfer servisi vardı. Kısa süre içerisinde PayPal’ın firmanın en önemli işlevi haline gelmesiyle X.com bunun üzerine yoğunlaştı ve firma ismi de PayPal olarak değişti. Ancak bir süre sonra Musk ile yönetim kurulu arasında sorunlar çıkmaya başladı ve Musk icra kurulu başkanı görevinden alındı. Bu süreci PayPal’ın eBay’e satılması takip etti. Musk bu satıştan 165 milyon dolar kazandı.
Bu gerilimli dönemler esnasında Elon Musk’ın kafasında ise çok ilginç fikirler dönüyordu: İnsanlığın hayatta kalabilmesi için başka gezegenlere açılması gerekiyordu.
Ancak, roketatarların yüksek maliyetleri konusunda oldukça rahatsızdı. Bu sebeple daha düşük maliyetli roketler yapabilmek için SpaceX firmasını kurdu ve ilk iki roketi Falcon 1 (2006) ile Falcon 9’u (2010) rakiplerine göre çok daha düşük maliyetlerle tasarladı. Hazırladıkları 3. roket olan Falcon Heavy, en büyük rakibinin taşıma kapasitesinin neredeyse iki katına çıktı ve bunu sadece üçte biri maliyetine yaptı. SpaceX ayrıca Uluslararası Uzay İstasyonu’na tedarik sağlayabilmek için Dragon isimli bir uzay aracı tasarladı. Musk, uzay uçuşunun maliyetlerini düşürebilmek için yeniden kullanılabilir roketler üzerinde çalışmaya başladı ve Grasshopper roketiyle kısa uçuşlarla bu konuda denemeler yaptı.
Musk’ın elektrikli araçlara olan ilgili ise onu Tesla’nın en büyük yatırımcılarından biri olmaya yöneltti.
Tesla, ilk aracı olan Roadster’ı 2006 yılında tanıttı. Bu araç, tek şarjla 394 km gidebiliyordu. Daha önceki elektrikli araçların aksine Roadster 4 saniyeden daha kısa bir sürede 97 km hıza çıkabilen bir spor arabaydı.
2018 yılının ağustos ayında, Musk’ın Tesla ile ilgili attığı tweetler ise epey gündem olmuştu:
“Tesla’yı 420 dolardan özelleştirmeyi düşünüyorum. Güvenli fonlama.”
“Hissedarlar hisselerini 420 dolardan satabilirler veya ellerinde tutup özelleşebilirler.”
Musk’ın ‘güvenli finansman’a sahip olması nedeniyle firmanın halka arzını durdurmak istediğini belirten tweetleri, halkı yanlış yönlendirdiği gerekçesiyle Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) tarafından dava edilmesine sebep oldu. Bunun sonucunda Musk, 3 yıl süreyle yönetim kurulu başkanlığı görevini bırakması konusunda SEC ile anlaştı. Ancak icra kurulu başkanı olarak görevine devam edebilecek.
Musk’ı gündeme oturtan bir başka olay ise canlı yayında marihuana içmesiydi.
Tesla ile ilgili olay yaratan tweetler sonrası uyuşturucu bağımlısı olmakla suçlanan Musk’ın, program sunucusu Joe Rogan’ın marihuana teklifini geri çevirmemesi oldukça konuşulmuştu. Bu olay sonrasında Tesla hisseleri %6.3 değer kaybetmişti.
Elon Musk, Mars'a yerleşmeyi düşünüyor
Musk, marsa olan ilk uçuşu 7 yıl içerisinde gerçekleştirmeyi planlıyor. Yolcuların geri dönme ihtimali olduğunu söyleyen Musk, bu konuda çok da emin olmadıklarını belirtmeden de geçemiyor. Marsa giden kişiler orada bir üs kurulması için sürekli olarak çalışacak ve zorlu koşullarla mücadele edecekler. Koşulların zor görünmesine rağmen Musk’ın bu işin altından kalkamayacağını düşünen var mı?
Atatürk Hayranı
2017’nin Kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için Türkiye’ye gelen Musk, görüşmesinin ardından Anıtkabir’i ziyaret etti ve bu ziyareti ile ilgili tweetler attı:
“Çiçekleri koydum.
3 kırık kaburga,
Delik bir akciğer
Ve yine de savaştı.”
Bunun ardından Atatürk’ün bilime verdiği değeri gösteren sözünü yine Twitter üzerinden paylaştı:
“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.” Mustafa Kemal Atatürk
Her ne kadar bu sözün gerçekten Atatürk’e ait olup olmadığı konusunda tartışmalar olsa da Musk bu paylaşımının ardından Twitter’da trend topic (TT) olmuştu.
www.campusonline.com
Bill Gates üniversite terk ama hikaye bildiğiniz gibi değil!
Bir eğitim psikoloğu olarak en çok karşılaştığım soru başarının sırrı sorusu. Kim niçin başarılı oluyor kim niçin başarısız oluyor? Bill Gates’ın sırrı nedir? Steve Jobs nasıl başardı?
Meseleye ister akademik ister finansal ister hayatta genel Başarı olarak bakın, konu dönüp dolaşıp başarının doğuştan mı yoksa çevreden mi olduğu sorusunda düğümleniyor. Açıkçası bu soruya verilen yanıtlarda beni en çok kaygılandıran başarının ya doğuştan ya çevreden olduğuna dair mutlak bir inanç ifade eden yaklaşım. Elbette doğuştan gelen pek çok özelliğimiz var ve bu özelliklerimiz bir şekilde başarımızı etkiliyor. Ama bu özellikler başarıyı belirlemiyor! Aynı şekilde elbette çevreden gelen faktörler başarımızı bir şekilde etkiliyor. Ama bu koşullar başarıyı belirlemiyor! Pek çok ‘doğuştan dehanın’ tek bir başarı hikayesi bırakmadan kaybolduğunu ve pek çok sıradan insanın büyük başarılara imza atarak ‘dehalaştığını’ biliyoruz.
Maalesef özellikle popüler medyada tekil örnekler üzerinden kurulan üstün körü ‘deha’ hikayeleri benim ifade ettğim ‘ya o ya bu değil, hem o hem bu’ yaklaşımını kabul etmiyor. Popüler başarı söylemi başarıyı ya tesadüflere ya da doğuştan gelme faktörlere bağlıyor. Böyle olunca da ya doğuştan bir Piyango çıkacak biyolojik olarak dahi doğacaksınız ya da sonradan bir kapı açılacak ve siz o kapıdan bir hamlede geçerek başarıyı yakalayacaksınız. Bu yaklaşımda başarılı olmak için öğrenmenin yani bireysel çabanın rolü genelde pek yoktur, varsa da sınırlıdır. Nitekim şu sıralar popüler medyanın ve dolayısıyla gençlerin en çok rağbet ettiği başarı hikayeleri bu anlattığım tarz piyangodan çıkmış başarılardır.
Gates’ten Jobs’a ve Zuckerberg’e son dönemin ‘dehalarını’ incelediğinizde, en azından o hikayelerin popüler medyadaki yansımalarına baktığınızda, tam bir başarı mucizesi ile karşı karşıya olduğumuzu hissederiz. Bu hikayelerde doğuştan gelen yetenekler ve çevresel olanaklar o kadar abartılır ki eğitimin bırakın destek olması, köstek olduğu yargısına bile varabilirsiniz. Hele üniversite bu hikayelerde tam bir kötü adamdır! Apple, Microsoft ve Facebook’u dünyanın en önemli markası yapan dahilerin üniversite terk olmaları bu yargıyı güçlendiriyor tabii. Bu manzaraya bakınca da kolayca şu yargıya varabiliriz: Hayatta başarılı olmak, dünyayı değiştirmek ve evet çok para kazanmak için eğitime, hele hele üniversite eğitimine hiç gerek yok!
Peki gerçekten de eğitimin, çabanın, hayal gücünün bu başarılarda rolü nedir?
İsterseniz hepimizin bildiği bir başarı hikayesiyle bu soruya birlikte yanıt arayalım. Malchom Gladwell bence herkesin tez elden okuması gereken 'Outliers (Sınırdışındakiler)' adlı kitabında uzun uzun başarının sırrını anlatırken Bill Gates’i de anlatır. Gates’in Harvard’ı bırakıp Microsoft’u kurarak hemencecik milyarder olduğunu çok iyi biliyoruz ama bu hikayenin başlangıcı meğer gayet sıradanmış. Bir kere Gates ilkokuldan itibaren çok iyi Eğitim kurumlarında hayatını geçirmiş başarılı (siz buna ‘inek’ deyin) bir öğrenci. Harvard’a girmesi tesadüf değil. Daha da önemlisi kimsenin evinde bilgisayar olmadığı bir zamanda bu yeni oyuncağa epey meraklı bir babanın oğlu Gates. Evinde bilgisayar var. Ama bu yetmiyor asıl avantaj gittiği seçkin okullardan ve lise eğitiminden geliyor. Gates’in gittiği lise o yıllarda, bir meraklı velinin girişimi sonucu, dünyanın en ileri bilgiyasar labaratuvarlarından birine sahip. Nitekim o okuldan mezun pek çok başarılı mühendis, girişimci olması bu eğitimin sonucu.
Peki neden o okuldan bir tek Gates çıktı?
Bu sorunun yanıtı Gates’in hayallerinde ve bu hayalleri gerçekleştirmek için ortaya koyduğu çabada.
Başarılı olmak için değil ama alanınızda fark yaratmak için iyi bir ev ortamı, iyi bir eğitim ortamı yetmiyor. Evvela sizin henüz olmayanı hayal etmeniz ve bu hayal uğruna pek çok şeyi kaybetmeyi göze almanız gerekiyor. Şimdilerde vizyon denilen, olmayanı olur eden düşgücü her dehanın oluşum sürecindeki en temel motif. Herkesin olmaz, olamaz dediğini yaptıkları için hikayelerinin sonuna bakarak başarılı diyoruz onlara. Ama hayal kurmak da tek başına yetmiyor, bu hayal uğruna çalışmak da gerekiyor. Peki ne kadar çalışmak derseniz Gladwell bir rakam veriyor: 10 bin saat! Bıkmadan usanmadan bir hayal uğruna 10 bin saat emek harcamak gerekiyor fark yaratan bir başarıya imza atmak için. İşte Gates ‘dehası’ da böyle oluşuyor. Liseden itibaren daha pratik bilgisayar çözümleri hayal ederek geçiyor hayatı. Herkesin okuldan kaçtığı bir dönemde o kaçak olarak okulun labaratuvarına girip çalışıyor. Gates şimdi de yoksulluğun olmadığı bir dünya hayal ediyor. Microsoft’u bu hayali için bırakıp siyasetin girdabına kendini atıyor. 10 bin saat çalıştı mı bilmiyorum. Başarılı olur mu hiç bilmiyorum. Ama hayali var. Çalışıyor. Yani hiçbir başarı sadece hayal etmekle olmuyor o hayal uğruna büyük bir emek de gerekiyor. Gates Harvard’ı bıraktı Microsoft’la voleyi vurdu derken hikayenin bu arka planını ıskalıyoruz.
Uzun soluklu bir başarı ne doğuştan ne de çevreden bize sunulan bir mucize. Salt doğuştan bir takım özelliklere sahip olduğunuz ya da salt çok iyi koşullar size sunulduğu için ortaya çıkmıyor başarı. Çalışmak ve çok çalışmak bir kere şart ama tek başına çalışmak da yetmiyor. Zira bu bizi en fazla başkalarının hayallerinin neferi yapar. Bizim başarımız için kendi hayallerimizin ne olduğu üzerine bolca kafa yormak ve ondan sonra da bize sunulan koşulları olduğu gibi kabul etmek yerine, o koşulları da zorlayarak çalışmak ama çok çalışmak gerekiyor. Biraz araştırdığımızda göreceğiz ki her buluşun, her keşfin her başarı hikayesinin ardında çalışkan bir hayalperest var. Bu hayalperestlerin çok çalıştıkları halde bulamayışları ve keşfedemeyişleri var.
Doç. Dr. Selçuk ŞİRİN
Mark Zuckerberg Harvard’ı bırakarak iyi mi yaptı?
Bu ne biçim bir soru diyebilirsiniz haklı olarak. 33 yaşında 75 milyar dolar servete sahip olduğuna göre cevabı belli bir soru.
Bill Gates de diğer çok iyi bilinen bir örnek, o da Harvard terk. Demek ki formül belli: Harvard’ı terk et, teknoloji şirketi kur, milyarder ol. Peki öğrenciler niye hala deli gibi çırpınıyorlar bu okullara girmek için, bir kaç sene sonra bırakabilme lüksü için mi? Bir kaç yönden bakalım bu tartışmalı konuya.
Amerika’nın elit üniversitelerine girmek deveye hendek atlatmaktan çok daha zor. Ivy League adı verilen sekiz üniversiteye 2017 yılında 247.000 öğrenci başvuru yapmış, toplam 23.000 kişi kabul almış, yani toplam kabul oranı %10’un altında. Harvard’ın kabul oranı %5,8, Yale’ınki %6,7. Başvuruların çoğunlukla son derece parlak öğrenciler tarafından yapıldığını düşünecek olursak girmenin zorluğunu daha iyi anlayabiliriz.
Peki bu şanslı azınlığa girebilen bir kişi neden milyarlarca dolar bütçesi olan bu okulların sunduğu imkanları elinin tersiyle itip sonu belli olmayan bir maceraya atılır? Aşağıdaki listeye bakınca Mark ve Bill’in (samimiyetlerine dayanarak ilk isimleriyle hitap ediyorum) yalnız olmadıklarını görebiliriz:
Michael Dell (Dell bilgisayarları kurucusu), Steve Jobs, Larry Ellison (Oracle kurucusu), Evan Williams (Twitter kurucusu), Travis Kalanick (Uber kurucusu) gibi isimlerin hepsi 19-21 yaşları arasında üniversitelerinden diploma almadan ayrılmışlar. Daha uç bir örnekte Tumblr kurucusu David Karp 14 yaşında liseyi terk edip kendini bilgisayar programcılığına vermiş.
Paypal’ın kurucularından, Elon Musk’ın eski ortağı Peter Thiel üniversitenin gençlerin önünü kesen bir zaman kaybı olduğuna o kadar emin ki, okulunu bırakıp girişimcilik programına katılanlara 100.000 dolar ödül veriyor. Thiel Fellowship programından şu ana kadar 104 kişi geçmiş, yılda 2800 başvuru alıyorlar ve katılanların kurduğu şirketlerin toplam değerieri 1 milyar doları geçmiş. Bir tanesi örneğin 14 yaşında MIT’ye kabul edilmiş ve şu anda Thiel ile birlikte yaşlanmaya çare arıyor.
Thiel’in argümanı eğitim sisteminin büyük bir balon olduğu, öğrencilerin büyük borçla mezun olduğu (Amerika’da çoğu öğrenci okul ücreti için kredi kullanıyor ve bu kredilerin toplam büyüklüğü 1 trilyon doların üzerinde) ve bunun yerine doğrudan hayata atılmalarının daha doğru olacağı şeklinde özetlenebilir. Harvard Üniversitesi eski başkanı Larry Summers’ın buna cevabı: ‘Thiel’ın programı son zamanların en yanlış filantropik girişimi’.
Summers bence neredeyse tamamen haklı. Neredeyse diyorum çünkü eğitim sisteminin demode olduğu bir gerçek. Ama bu üç-beş istisnai örneğe bakarak eğitim almanın kötü olduğu sonucuna getirmemeli bizi. Thiel’in kendisi Stanford mezunu. Jeff Bezos Princeton. İyi örnekler sayılamayacak kadar çok o yüzden bazı istatistikler vereyim. Amerika’da liderlik pozisyonlarında bulunan kişilerin %94’ü üniversite mezunu ve yarısı elit okulları bitirmiş. Amerika’da lise mezunlarının ortalama geliri 35.000 dolar iken üniversite mezunlarınınki 59.000 dolar. Yüksek lisans derecesiyle bu rakam 70.000 dolara çıkıyor. Göreceğiniz gibi başarı hikayesi olarak duyduklarımızın dışında Amerika’daki 30 milyon üniversite terk kişiler için durum genelde çok iç açıcı değil.
İstatistik bulmak çok kolay olduğu için örnekler Amerika’dan ama her yerde iyi eğitimin karşılığı var. Yani çocuklarımız için her türlü zorluğa rağmen uğraşmaya devam.
Hamit Hamutcu
Teknolojide Tarih Yazan Steve Jobs’un İlginç Çocukluğu
Steve Jobs şüphesiz son yüzyılın en çok konuşulan, yeni girişimcilere en çok ilham kaynağı olan isimlerinden biri. Hemen hemen tüm dünyada herkesin yakından tanıdığı bir marka olan Apple’ın CEO’sunun hayatı, hayallerinin peşinden koşmakla ve onları gerçek kılmakla geçti.
Suriye Kökenlidir
Amerikalı Joanne Schieble ve Suriye kökenli Abdulfattah John Jandali, Steve Jobs’ın biyolojik anne ve babasıdır. Annesi Steve Jobs’a hamile kaldığında, üniversite öğrencisi olan çift henüz evli değillerdir. 24 Şubat 1955 yılında San Francisco’da doğan Steve Jobs evlatlık verilmiştir. Jobs’ın biyolojik anne ve babasının evli olmadıkları gerekçesi ile bu kararı aldıkları belirtilmektedir. Steve Jobs’ın annesi oğlunu üniversite mezunu bir aileye evlatlık vermek istemiştir, bu tanıma uyan bir aile ile anlaşmak üzereyken aile evlatlık edinecekleri bebeğin kız olmasını istediğinden son anda anlaşma bozulmuştur. Bunun üzerine sırada bekleyen diğer aile, üniversite mezunu olmadıkları halde evlat edinecekleri bebeklerini üniversiteye göndereceklerine dair söz verince anlaşma imzalanmıştır. Steve Jobs’ın evlatlık verilmesinin üzerinden birkaç ay geçtikten sonra evlenen çiftin kızları, Steve’in biyolojik kız kardeşi Mona Simpson dünyaya gelmiştir.
İlk Bilgisayarını Kendi Yaptı
Steve Jobs’ı evlatlık edinen Paul ve Clara Jobs, Santa Clara’da yaşamını sürdüren ve işçi sınıfına ait bir çifttir. Mountain View’da onu evlatlık edinen aile ile birlikte yaşadıkları evde Steve Jobs ilk Apple bilgisayarını yıllar sonra elleriyle yapmıştır.
Steve Jobs, çok büyük başarılara imza attıktan sonra biyolojik babası Jandali oğluyla tanışmak istemesine rağmen karşılık görememiştir. Biyolojik kız kardeşi Mona Simpson ile Steve Jobs’ın ise ilişkileri hep iyi olmuştur.
Steve Jobs Üniversite Terk!
Steve Jobs 17 yaşındayken Reed College’e kabul edilmiştir. Ailesinin tüm birikimini üniversite eğitimine harcadığını görünce üniversiteyi 1. dönemin sonunda bırakmıştır. Steve Jobs üniversite eğitimini bırakmasına dair daha sonra yaptığı açıklamalarda hayatında verdiği en etkili kararlardan birinin okulu bırakmak olduğunu, ilgisini çekmeyen derslere katılmak zorunda kalmadığını, ailesinin birikimini daha fazla harcamadığını ve ilgi duyduğu alanlara yönelebilmek adına gerekli zamana sahip olduğunu belirtmiştir. Steve, okuldan ayrılmasının ardından kalacak yeri olmadığı için, arkadaşlarının odalarında yerde yatmıştır. Cam şişe depozitolarının paraları ile yemek almıştır, ayrıca her pazar iyi bir yemek yiyebilmek adına 7 mil uzaklıktaki kiliseye gitmiştir.
Büşra Çiçek
YORUMLAR