Eskişehir'den Standford'a: Belce Doğru
İlham veren başarı hikayeleri paylaşmaya devam ediyoruz. Amerika’nın özel ve büyük üniversitelerinde okumak için, ille de zengin bir ailenin çocuğu olmanıza gerek olmadığının kanıtı bir haber bu seferki. Eskişehir gibi küçük bir yerden, tamamen kendi çabasıyla, Standford Üniversitesi’ne %100 bursla girmeye hak kazanmış bir mühendis kızımız Belce Doğru’nun hikayesi. Belce’nin başarıları bununla da sınırlı değil. Dahası haberimizde…
![Eskişehir'den Standford'a: Belce Doğru](https://www.ajans11.net/images/haberler/2020/09/eskisehir-den-standford-a-tam-bir-basari-oykusu.jpg)
03 Eylül 2020 - 10:03 - Güncelleme: 03 Eylül 2020 - 12:53
Burslarla Dolu Bir Lise Hayatı
Aslında çok korumacı bir annesi olduğundan bahseden Belce, Eskişehir’de yaşarken Koç Lisesi’nden kazandığı bursla okumak için, yatılı olarak İstanbul’a gelmiş. İngilizce hazırlık ve 9. ile 10. sınıfları burada bitirdikten sonra, konfor alanının dışına çıkıp kendisini zorlaması gerektiğini farketmiş. O sıralarda, United World College (UWC)’dan haberdar olan Belce, böyle bir tecrübenin kendisine çok şey katıp daha fazla geliştireceğine inandığı için başvuruda bulunmuş. Hong Kong’taki okula seçilince, yine annesini ikna edip Hong Kong’a taşınmış. UWC kısaca, dünya barışını yaymayı hedefleyen uluslararası bir kuruluş. Daha fazla bilgi edinmek için; ‘Berkeley’e Bursla Giren Bir Türk Kızı: Nilsu Çelikel’ başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Belce. bir risk aldığını ama sonuçta aldığı riskin ona çok şey katan bir avantaja dönüştüğünü söylüyor. Hong Kong’da, UWC’de (Birleşik Dünya Kolejleri) okurken çeşitli toplum hizmeti projelerinde çalışmış. Mesela hukuk bürolarında Filipinli ve Endonezyalı göçmenlere danışmanlık yapıp, başka bir yerde travmatik tecrübeler yaşayan göçmenlere psikolojik destek verdiğinden bahsediyor. Tabii, Hong Kong’ta Çince öğrenmeye başlayan Belce, Koç Lisesi’nde de biraz İspanyolca öğrendiğini anlatıyor. Bu iki okulun da kendisine çok şey kattığını ifade eden Belce, Hong Kong’ta ayrıca yelken yapmayı da öğrenmiş. Dragon Boat denilen (Ejderha Botu) spor dalında yarışmalara katılmış ekipçe. Kısacası UWC sayesinde çok farklı tecrübeler ve kazanımlar elde etmiş.
Ailesinin kökeni Elazığ ve Şanlıurfa’ya dayanan Belce, ayrı bir anne babanın çocuğu. Hatta kendi tabiriyle babası ‘resmin dışında’ kalıyor. Annesi onu ve kardeşini; teyze, anneanne ve dede desteğiyle tek başına büyütmüş. Ailesinde en önemli şeyin, eğitim olduğuna vurgu yapan Belce, tatile çıkmak yerine kitap alındığını anlatıyor. Bu sebeple, korumacı bir yapıda olmasına rağmen annesinin, onların eğitimi için hiçbir şeye engel olmadığını söylüyor. Bu sayede, önce İstanbul’a, sonra Hong Kong’a annesinin onayıyla gidebilmiş.
Amerikan Okullarına Başvuru Süreci
Hong Kong’ta liseyi tamamladıktan sonra, Türk müfredatıyla okumadığı için, Türkiye’deki üniversite sınavına girmesinin anlamsız olduğunu dile getiriyor Belce. Ayrıca, bir kere yurtdışına açılınca, yurtdışını daha çok keşfetmek istediğini, bu sebeple etrafındaki arkadaşlarından etkilenip Amerika’da okumayı düşündüğünden söz ediyor. Tabii, ailesinin böyle bir bütçesi olmadığı için, Amerika’da birçok okulun tam burs vermesi de bu konuda etkili olmuş. Bu amaçla; Princeton, Yale ve Standford Üniversite’lerine başvuru yapmış.
Başvuru aşamasını, aylarca süren zorlu bir süreç olarak nitelendiriyor Belce. Çünkü çeşitli zor sınavlara girmiş, tavsiye mektupları toplamış, yaptığı tüm etkinliklerle ilgili bir dosya hazırlamış ve kendisini anlatan essay mektupları yazmış. Burs için de, annesiyle birlikte formlar doldurmuş. Ama neticesinde, başvurduğu bu üç okuldan da, tam bursla kabul mektubu almayı başarmış.
Neden Standford Üniveristesi’ni Seçti?
Aslında ilk olarak Yale Üniversitesi’nden erken kabul alan Belce, daha sonrasında çok yere müracaat etmemesi gerektiğini düşünüp, o sebeple sadece Princeton ve Stanford gibi prestijli iki büyük okula daha başvurmuş. Stanford Üniversitesi’nin, her yıl yalnızca birkaç yabancı öğrenciye burs verdiğini bildiğinden, yine kendini sınamak ve zoru başarmak adına, bir de burayı seçmiş. Günün sonunda özgüveni ve azmi sayesinde her iki okuldan da kabul cevabı almış. Belce, Standford’ın, Türkiye’de Harvard ya da Yale kadar bilinmese de, Amerika’nın belki de en iyi ve en prestijli üniversitesi olduğunu savunuyor.
Aslında politika ve ekonomiye meraklı olan Belce, zaten Hong Kong’ta, 80 ülkeden farklı milletlerden bir araya gelen insanlarla, bu alanlarda sohbet edebildiği için, Yale Üniveritesi’nde de durumun değişmeyeceğini kavrayıp, Silikon Vadisi’nde bulunan Standford Üniversitesi’ne girmeyi hedeflemiş. Çünkü Belce, aynı tip insanlarla hayatınıza devam etmenin, sizi geliştirmeyeceği kanısında. Yine, konfor alanından çıkıp, hiç bilmediği teknolojik bir ortamda, kendisinden farklı insanlar tanıyıp, kendini daha çok geliştirmek adına bu girişimde bulunmuş. Hatta aynı sebeple, bilgisayara hiç aşina olamadığı halde, burada bilgisayar üzerine okumayı seçecek kadar büyük bir cesaret örneği daha göstermiş.
Ve hatta, birkaç arkadaşıyla beraber, öğrencilerin sıfırdan teknolojik ürünler tasarladığı bir ders başlatmışlar Standford’da. Bu sene 5. senesi olan ders hala devam etmekte. Senede 2 dönem okutuluyor. Her sene sadece 30 öğrencinin seçildiği bu dersin kendisine de çok şey kattığını söylüyor.
Maddi Yetersizlikler Yıldırmadı…
SAT ve ACT sınavlarına hazırlanmak için; Hong Kong’ta, bütçesinden de kaynaklı çok fazla materyal bulamadığını, kursa da gidemediğini anlatıyor Belce Doğru. Bunun için sadece, internetten eski test sorularını bulup çözmüş ve birkaç arkadaşından edindiği eski test kitaplarıyla, üzerlerine yazıp çizmeden hazırlandığını anlatıyor. Tabii, danışma şirketlerine de müracaat edecek parası olmadığından, hep Koç’taki eski hocalarından ve arkadaşlarından destek alarak ilerlemiş. Özellikle, kendisini anlatması gereken essay mektubunu yazarken, hep başkalarına okutup onay almış. Bu sürecin ne kadar zor olduğunu, hele bir de maddi yetersizlik içindeki öğrenciler için daha da zor olduğunu bildiğinden, onun da kendisine Eskişehir ve farklı yerlerden ulaşan Türk öğrencilere çok destek olduğunun altını çiziyor.
10 yıl önce girdiği ACT sınavından 36 puan üzerinden 35, TOEFL sınavından 120 puan üzerinden 112.5 almış. SAT Subject sınavında 2 matematik ve bir kimya sınavı almış. Bu sınavları, İngilizce olduğu için herkesin gözünde çok büyüttüğünü, ama sistemli ve uzun bir süre çalışılırsa kesinlikle başarılabileceğini söylüyor Belce kendisini örnek göstererek.
Standford Busunun Farkı Nedir?
Standford Üniversitesi’nin, uluslararası öğrencilere ‘Need-Aware’ burs vermesi nedeniyle, yabancı öğrencilerin burs şansının çok azaldığını söyleyen Belce, bu okula umutsuzca ve öylesine başvurmuş. Ivy League üniversitelerinde ise böyle bir ayrım yapılmıyor. Amerikalı ve uluslararası öğrencilere eşit burs imkanları tanınıyor. Bu sebeple Standford’da okuyan yabancı öğrenci sayısı çok az. Yaklaşık yüzde 8 ya da 10’u yabancı.
Bu burs, 4 yıl üniversite boyunca; okul, konaklama, yeme içme gibi her ihtiyacını ücretsiz karşıladığı gibi ayrıca; cep harçlığı ve uçak bileti gibi ekstraları da kapsamış.
Standford Üniveritesi, oryantasyon eğitimi vermek için uluslararası öğrencileri 1 hafta erken okula alıyor. Amerika’yı biraz tanıtıp, öğrencilerin jetlagları geçsin diye. Belce de, ailesinin maddi yetersizliğinden ötürü, tıpkı Hong Kong’ta olduğu gibi, buraya da o yaşında tek başına gelmiş. Hikayesi bu açıdan biraz zor başlasa da, bu tip şeylerin hiç kimseyi yıldırmaması gerektiğini öğütlüyor.
Kazanımları Neler?
Burada lisans eğitiminden sonra, lisansüstü eğitimini de tamamlayan Belce, okurken birçok önemli staj yapma şansı da yakalamış. Mesela Google ve Dropbox’ta yazılım mühendisi olarak çalışmış, Apple’ın sağlık takımında (Apple Watch) ürün müdürü olarak çalışmış. Böyle büyük firmaları öğrencilik yıllarında deneyimledikten sonra, mezun olunca yine risk almak isteyip, daha küçük bir firmada başlamaya karar vermiş. Yabancıların, çalışma vizesi biterse gibi endişelerden ötürü, böyle risklere girmediğinden bahseden Gülce, 15-20 kişinin çalıştığı bir şirkette işe başlamış. Ve şu an kendisi için şirketin ‘Green Card’ başvurusunda bulunduğunu söylüyor. 1.5-2 seneye kadar Green Card sahibi olup, bir Amerikalı ile çalışma hayatında eşit şartlara sahip olacak. Yani sanıldığının aksine küçük şirketler de, iyi ve başarılı bir çalışanını kaybetmek istemeyeceğinden, yabancı çalışanına yatırım yapabiliyor.
Bunun dışında, öğrencilik hayatında bir sürü Amerikalı arkadaş edindiğini, onlarla birlikte Amerika’nın ulusal parklarında kamp yaptığını, her birinin şehirlerine gidip şükran yemeklerinde ve Noel kutlamalarında bulunduğunu anlatıyor. Kültürel anlamda çok renkli bir kazanım olmuş onun için.
Tavsiyeleri Neler?
Öncelikle, Amerika’da okumayı hayal eden insanların; kısa vadede acı çekip, çok çalışıp, kendini zorlayıp; uzun vadede bunların meyvesini toplayacağının farkında olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Türkiye’de ailelerin, eğitimde risk almadığına vurgu yapan Belce, bunun çok verimli bir yaklaşım olmadığı kanısında. Yani, kendine inanan ve istekli bir çocuğunuz varsa, onun yaptığı gibi farklı ülkelere gitmesinin teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu tip girişimlerin ölümcül riskler taşımadığını, aksine çocuğun kendisini geliştirmek adına, ona çok şey katacak girişimler olduğunu söylüyor.
Öğrencilere tavsiyesi; çok çalışıp, kendilerine güvendikleri sürece, yurtdışından burs kazanmanın ve oralarda okumanın imkansız şeyler olmadığı yönünde.
Hele ki; bir tek zengin çocuklarının buralarda okuyabileceği kanısının çok yanlış olduğunu, zira kendi hikayesinin bu tezi çürüttüğünü görebilirsiniz.
KAYNAK: Kariyer Kılavuzu
Aslında çok korumacı bir annesi olduğundan bahseden Belce, Eskişehir’de yaşarken Koç Lisesi’nden kazandığı bursla okumak için, yatılı olarak İstanbul’a gelmiş. İngilizce hazırlık ve 9. ile 10. sınıfları burada bitirdikten sonra, konfor alanının dışına çıkıp kendisini zorlaması gerektiğini farketmiş. O sıralarda, United World College (UWC)’dan haberdar olan Belce, böyle bir tecrübenin kendisine çok şey katıp daha fazla geliştireceğine inandığı için başvuruda bulunmuş. Hong Kong’taki okula seçilince, yine annesini ikna edip Hong Kong’a taşınmış. UWC kısaca, dünya barışını yaymayı hedefleyen uluslararası bir kuruluş. Daha fazla bilgi edinmek için; ‘Berkeley’e Bursla Giren Bir Türk Kızı: Nilsu Çelikel’ başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
Belce. bir risk aldığını ama sonuçta aldığı riskin ona çok şey katan bir avantaja dönüştüğünü söylüyor. Hong Kong’da, UWC’de (Birleşik Dünya Kolejleri) okurken çeşitli toplum hizmeti projelerinde çalışmış. Mesela hukuk bürolarında Filipinli ve Endonezyalı göçmenlere danışmanlık yapıp, başka bir yerde travmatik tecrübeler yaşayan göçmenlere psikolojik destek verdiğinden bahsediyor. Tabii, Hong Kong’ta Çince öğrenmeye başlayan Belce, Koç Lisesi’nde de biraz İspanyolca öğrendiğini anlatıyor. Bu iki okulun da kendisine çok şey kattığını ifade eden Belce, Hong Kong’ta ayrıca yelken yapmayı da öğrenmiş. Dragon Boat denilen (Ejderha Botu) spor dalında yarışmalara katılmış ekipçe. Kısacası UWC sayesinde çok farklı tecrübeler ve kazanımlar elde etmiş.
Ailesinin kökeni Elazığ ve Şanlıurfa’ya dayanan Belce, ayrı bir anne babanın çocuğu. Hatta kendi tabiriyle babası ‘resmin dışında’ kalıyor. Annesi onu ve kardeşini; teyze, anneanne ve dede desteğiyle tek başına büyütmüş. Ailesinde en önemli şeyin, eğitim olduğuna vurgu yapan Belce, tatile çıkmak yerine kitap alındığını anlatıyor. Bu sebeple, korumacı bir yapıda olmasına rağmen annesinin, onların eğitimi için hiçbir şeye engel olmadığını söylüyor. Bu sayede, önce İstanbul’a, sonra Hong Kong’a annesinin onayıyla gidebilmiş.
Amerikan Okullarına Başvuru Süreci
Hong Kong’ta liseyi tamamladıktan sonra, Türk müfredatıyla okumadığı için, Türkiye’deki üniversite sınavına girmesinin anlamsız olduğunu dile getiriyor Belce. Ayrıca, bir kere yurtdışına açılınca, yurtdışını daha çok keşfetmek istediğini, bu sebeple etrafındaki arkadaşlarından etkilenip Amerika’da okumayı düşündüğünden söz ediyor. Tabii, ailesinin böyle bir bütçesi olmadığı için, Amerika’da birçok okulun tam burs vermesi de bu konuda etkili olmuş. Bu amaçla; Princeton, Yale ve Standford Üniversite’lerine başvuru yapmış.
Başvuru aşamasını, aylarca süren zorlu bir süreç olarak nitelendiriyor Belce. Çünkü çeşitli zor sınavlara girmiş, tavsiye mektupları toplamış, yaptığı tüm etkinliklerle ilgili bir dosya hazırlamış ve kendisini anlatan essay mektupları yazmış. Burs için de, annesiyle birlikte formlar doldurmuş. Ama neticesinde, başvurduğu bu üç okuldan da, tam bursla kabul mektubu almayı başarmış.
Neden Standford Üniveristesi’ni Seçti?
Aslında ilk olarak Yale Üniversitesi’nden erken kabul alan Belce, daha sonrasında çok yere müracaat etmemesi gerektiğini düşünüp, o sebeple sadece Princeton ve Stanford gibi prestijli iki büyük okula daha başvurmuş. Stanford Üniversitesi’nin, her yıl yalnızca birkaç yabancı öğrenciye burs verdiğini bildiğinden, yine kendini sınamak ve zoru başarmak adına, bir de burayı seçmiş. Günün sonunda özgüveni ve azmi sayesinde her iki okuldan da kabul cevabı almış. Belce, Standford’ın, Türkiye’de Harvard ya da Yale kadar bilinmese de, Amerika’nın belki de en iyi ve en prestijli üniversitesi olduğunu savunuyor.
Aslında politika ve ekonomiye meraklı olan Belce, zaten Hong Kong’ta, 80 ülkeden farklı milletlerden bir araya gelen insanlarla, bu alanlarda sohbet edebildiği için, Yale Üniveritesi’nde de durumun değişmeyeceğini kavrayıp, Silikon Vadisi’nde bulunan Standford Üniversitesi’ne girmeyi hedeflemiş. Çünkü Belce, aynı tip insanlarla hayatınıza devam etmenin, sizi geliştirmeyeceği kanısında. Yine, konfor alanından çıkıp, hiç bilmediği teknolojik bir ortamda, kendisinden farklı insanlar tanıyıp, kendini daha çok geliştirmek adına bu girişimde bulunmuş. Hatta aynı sebeple, bilgisayara hiç aşina olamadığı halde, burada bilgisayar üzerine okumayı seçecek kadar büyük bir cesaret örneği daha göstermiş.
Ve hatta, birkaç arkadaşıyla beraber, öğrencilerin sıfırdan teknolojik ürünler tasarladığı bir ders başlatmışlar Standford’da. Bu sene 5. senesi olan ders hala devam etmekte. Senede 2 dönem okutuluyor. Her sene sadece 30 öğrencinin seçildiği bu dersin kendisine de çok şey kattığını söylüyor.
Maddi Yetersizlikler Yıldırmadı…
SAT ve ACT sınavlarına hazırlanmak için; Hong Kong’ta, bütçesinden de kaynaklı çok fazla materyal bulamadığını, kursa da gidemediğini anlatıyor Belce Doğru. Bunun için sadece, internetten eski test sorularını bulup çözmüş ve birkaç arkadaşından edindiği eski test kitaplarıyla, üzerlerine yazıp çizmeden hazırlandığını anlatıyor. Tabii, danışma şirketlerine de müracaat edecek parası olmadığından, hep Koç’taki eski hocalarından ve arkadaşlarından destek alarak ilerlemiş. Özellikle, kendisini anlatması gereken essay mektubunu yazarken, hep başkalarına okutup onay almış. Bu sürecin ne kadar zor olduğunu, hele bir de maddi yetersizlik içindeki öğrenciler için daha da zor olduğunu bildiğinden, onun da kendisine Eskişehir ve farklı yerlerden ulaşan Türk öğrencilere çok destek olduğunun altını çiziyor.
10 yıl önce girdiği ACT sınavından 36 puan üzerinden 35, TOEFL sınavından 120 puan üzerinden 112.5 almış. SAT Subject sınavında 2 matematik ve bir kimya sınavı almış. Bu sınavları, İngilizce olduğu için herkesin gözünde çok büyüttüğünü, ama sistemli ve uzun bir süre çalışılırsa kesinlikle başarılabileceğini söylüyor Belce kendisini örnek göstererek.
Standford Busunun Farkı Nedir?
Standford Üniversitesi’nin, uluslararası öğrencilere ‘Need-Aware’ burs vermesi nedeniyle, yabancı öğrencilerin burs şansının çok azaldığını söyleyen Belce, bu okula umutsuzca ve öylesine başvurmuş. Ivy League üniversitelerinde ise böyle bir ayrım yapılmıyor. Amerikalı ve uluslararası öğrencilere eşit burs imkanları tanınıyor. Bu sebeple Standford’da okuyan yabancı öğrenci sayısı çok az. Yaklaşık yüzde 8 ya da 10’u yabancı.
Bu burs, 4 yıl üniversite boyunca; okul, konaklama, yeme içme gibi her ihtiyacını ücretsiz karşıladığı gibi ayrıca; cep harçlığı ve uçak bileti gibi ekstraları da kapsamış.
Standford Üniveritesi, oryantasyon eğitimi vermek için uluslararası öğrencileri 1 hafta erken okula alıyor. Amerika’yı biraz tanıtıp, öğrencilerin jetlagları geçsin diye. Belce de, ailesinin maddi yetersizliğinden ötürü, tıpkı Hong Kong’ta olduğu gibi, buraya da o yaşında tek başına gelmiş. Hikayesi bu açıdan biraz zor başlasa da, bu tip şeylerin hiç kimseyi yıldırmaması gerektiğini öğütlüyor.
Kazanımları Neler?
Burada lisans eğitiminden sonra, lisansüstü eğitimini de tamamlayan Belce, okurken birçok önemli staj yapma şansı da yakalamış. Mesela Google ve Dropbox’ta yazılım mühendisi olarak çalışmış, Apple’ın sağlık takımında (Apple Watch) ürün müdürü olarak çalışmış. Böyle büyük firmaları öğrencilik yıllarında deneyimledikten sonra, mezun olunca yine risk almak isteyip, daha küçük bir firmada başlamaya karar vermiş. Yabancıların, çalışma vizesi biterse gibi endişelerden ötürü, böyle risklere girmediğinden bahseden Gülce, 15-20 kişinin çalıştığı bir şirkette işe başlamış. Ve şu an kendisi için şirketin ‘Green Card’ başvurusunda bulunduğunu söylüyor. 1.5-2 seneye kadar Green Card sahibi olup, bir Amerikalı ile çalışma hayatında eşit şartlara sahip olacak. Yani sanıldığının aksine küçük şirketler de, iyi ve başarılı bir çalışanını kaybetmek istemeyeceğinden, yabancı çalışanına yatırım yapabiliyor.
Bunun dışında, öğrencilik hayatında bir sürü Amerikalı arkadaş edindiğini, onlarla birlikte Amerika’nın ulusal parklarında kamp yaptığını, her birinin şehirlerine gidip şükran yemeklerinde ve Noel kutlamalarında bulunduğunu anlatıyor. Kültürel anlamda çok renkli bir kazanım olmuş onun için.
Tavsiyeleri Neler?
Öncelikle, Amerika’da okumayı hayal eden insanların; kısa vadede acı çekip, çok çalışıp, kendini zorlayıp; uzun vadede bunların meyvesini toplayacağının farkında olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Türkiye’de ailelerin, eğitimde risk almadığına vurgu yapan Belce, bunun çok verimli bir yaklaşım olmadığı kanısında. Yani, kendine inanan ve istekli bir çocuğunuz varsa, onun yaptığı gibi farklı ülkelere gitmesinin teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu tip girişimlerin ölümcül riskler taşımadığını, aksine çocuğun kendisini geliştirmek adına, ona çok şey katacak girişimler olduğunu söylüyor.
Öğrencilere tavsiyesi; çok çalışıp, kendilerine güvendikleri sürece, yurtdışından burs kazanmanın ve oralarda okumanın imkansız şeyler olmadığı yönünde.
Hele ki; bir tek zengin çocuklarının buralarda okuyabileceği kanısının çok yanlış olduğunu, zira kendi hikayesinin bu tezi çürüttüğünü görebilirsiniz.
KAYNAK: Kariyer Kılavuzu
YORUMLAR